• slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
Duyurular

Dernek Toplantılarımız 15 günde bir Çarşamba Akşamı Yapılmaktadır


Hemşehrilerimiz Dernek Binamızı
Yakın Akraba,Sülale ve Dostlarıyla 
Her Türlü Toplantı (Kahvaltı vb.) ve
Çeşitli Organizasyonlarda Kullanabilirler.

İZMİR İNLİCELİLER  YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ

 

Derneğimizin olağan genel kurul toplantısını 18 ARALIK  2022 Pazar günü   saat: 14.00 de aşağıda belirtilen gündem maddelerini görüşmek ve karara bağlamak üzere Dernek binamız KOŞUKAVAK MAH. 4242 SK.NO.2D B BLOK ALTINDAĞ/BORNOVA-İZMİR adresinde yapılacaktır.

 

Bu toplantıda dernek genel kurulu toplanısı için yeter sayı sağlanamadığı takdirde ikinci toplantı, yeter sayı aranmaksızın 18 ARALIK  2022 Pazar günü aynı saat ve aynı adreste yapılacaktır.

 

 

GÜNDEM :

1.  Açılış ve yoklama

2.  Başkanlık divanı seçimi

3.  Saygı duruşu ve İstiklal Marşı 

4.  Yönetim Kurulu Başkanın konuşması

5.  Yönetim Kurulu Genel Sekreteri tarafından Faaliyet raporun okunması

6.  Yönetim Kurulu Muhasip Üye tarafından Gelir ve Gider Tablosunun Okunması

7.  Denetim Kurulu Başkanı tarafından denetim raporunun okunması

8. Yönetim ve denetim kurullarının ayrı ayrı oylanarak ibra edilmesi

9.  Yeni dönem çalışma programı  ile tahmini bütçe ve üye aidatlarının görüşülmesi.

10.Yeni Yönetim kurulunun seçilmesi (7 asil 7 yedek üye)

11.Yeni Denetim kurulunun seçilmesi (3 asil 3 yedek üye)

12.Yeni Kadınlar Kurulunun seçilmesi (3 asil 3 yedek üye)

13.Gençlik Kurulunun seçilmesi (3 asil 3 yedek)

14. Derneğin bağlı olduğu federasyonda temsil edecek  üyelerinin seçimi. (3 asil, 3 yedek)

15-Öneri, dilek ve temenniler.

16- Kapanış


İzmir Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 0   0
EURO 0   0
       
Özlü Sözler
"Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol, Sefkat ve merhamette güneş gibi ol, Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol, Hoşgörülükte deniz gibi ol, Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol."
İnlicenin Tarihçesi


 Türkiye Cumhuriyetini meydana getiren önemli kısımlardan birini köyler teşkil etmektedir. Türkiye için oldukça önemli bir yere sahip olan köylerimiz hakkında ne kadar bilgi sahibi olursak, kültürümüzü de o kadar çok yaşatma ve koruma şansına sahip oluruz.

İşte bu çalışmada Konya’nın Meram ilçesine bağlı İnlice Kasabası’nın yaşam biçimini, kültürel faaliyetlerini, yer altı ve yer üstü zenginlikleri, soysa ekonomik faaliyetleri ve coğrafi özellikleri gibi özelliklerini bir takım başlıklar altında incelemiş bulunmaktayız.

İnlice Kasabası bulunduğu yer ve aynı zamanda sıcak insanlarıyla kendi kimliğini hiçbir zaman kaybetmemiş bir kasabadır. Bizde bu çalışmayla İnlice Kasabasının örf ve adetleri, kültürel faaliyetleri gibi özelliklerinden bahsetmiş bulunmaktayız.

BİRİNCİ BÖLÜM

İNLİCE’NİN ADI:

Günümüzde İnlice kasabasına bu ismin verilmesi ile ilgili kaynaklarda açıklayıcı her hangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak; İnlice kasabası sakinleriyle yapılan görüşmeler sonucunda, köyün adının nereden geldiğine, bu ismi nereden aldığına dair çeşitli rivayetler tespit edilmiştir. 62 yaşındaki Nuri Çayır’ın anlattığı bu rivayetlerden birine göre; İnlice’nin adı İnceboğaz’dan gelmektedir. Rivayete göre Vaktiyle dereboğazına yani İnceboğaz denilen mevkiiye bir Yörük gelmiştir ve burayı çok beğenip yerleşmeye karar vermiştir. Bu yörüğe civar köylerde oturanlar nerede oturuyorsun diye sorduğunda O da “ İnceboğaz’da oturuyorum” diyerek İnlice köyünün bulunduğu yeri göstermiştir. Zamanla buraya başkalarının da yerleşmeye başlamasıyla halk arasında “incede, ince yerde oturuyorum” denilmiş ve bu isim son şeklini İnlice olarak almıştır.

Bir diğer rivayet ise şu şekildedir: Vaktiyle köye yerleşen Yörük civar köydekilere ben “ılıkça bir yerde oturmaktayım” demiş ve ılıkça zamanla İnlice’ye dönüşmüştür.

Belediye’de köyün kısa bir şekilde tanıtımının ve tarihçesinin yer aldığı kaynaktan edinilen bilgiye göre ise köy adını şu şekilde almıştır: kasabanın bugünkü yerleşim yerine ilk defa bir Yörük ailesi gelerek yerleşmiştir. Daha sonra da başka yerlerden gelen ailelerle hane ve nüfus artışı neticesiyle burası köy unvanını almıştır. Buna göre Yörük konakladıktan sonra etrafına bakarak dağlarla çevrili, orta yeri çukur bir alana yerleştiğini görerek, buraya ılık manasına gelen “ılıca” ve Yörük diliyle de “ünlüce” ismini vermiştir. Şive değişiklikleriyle de İnlice ismini alarak günümüze kadar gelmiştir.

Kasaba sakinleriyle yaptığımız görüşmeler sonucunda köyün adıyla ilgili elde ettiğimiz en ilginç rivayetlerden biri ise şöyledir: Köye yerleşen Yörük ailesi Dutlupınar mevkiinde sürüsünü otlatırken, Beyşehir tarafından bir bölük asker gelir ve orada mola verir. Komutan Yörük beyinden ayran ister. Yörük beyi bu kadar askere ayran yetiştirebilmek için pınar üzerindeki bir gölcüğün etrafını çamurla kapatır. İçine yoğurt dökerek ayranı hazırlar ve askerlerle kumandana ikram eder. Askerler kana kana ayranı içtikten sonra komutan; bu hizmet karşılığında Yörük beyinin bir isteğini yerine getirmek istediğini belirtir. Fakat Yörük beyi komutandan hiçbir şey istemez ancak komutanın ısrarlarına dayanamaz ve sürüyü göstererek; “sürümün kapladığı yeri isterim” der. Burası çevresi dağlık, çukur bir yer olduğundan komutan;” tamam, bu Ilıkça yer senindir” der ve Yörük buraya yerleşir. Ve yerleşilen yere Ilıkça denilmeye başlanılır. Zamanla bu isim İnlice olarak değişir.

Bunun haricinde köyün en dikkat çeken özeliklerinden bir tanesi de evlerinin çatısının çinko ile kaplı olmasıdır. İstisnasız köyün bütün evlerinin çatıları çinko ile kaplanmıştır. Bu sebeple İnlice köyüne “çinkolu köy” ya da “cingalı köy” de denilmektedir.

Köyün adıyla ilgili son rivayet ise şöyledir. Vaktiyle bir Osmanlı paşası köye gelmiştir. Köyde yaşayan Yörük paşanın askerini ve atını doyurmuştur. Bunun karşılığında paşa yörüğün bulunduğu toprakları ona vererek; köy için de “incinmesin incelsin” demiştir ve İnlice adı bu şekilde doğmuştur.

İNLİCE’NİN MENŞEİ

İnlice’ye ilk yerleşen kişinin Antalya tarafından gelen bir Yörük olduğu söylenmektedir. Hikâye göre İnlice’nin şuan bulunduğu bölgede bir yörük sürüsüyle durmaktadır. Oradan bir paşa yanındaki askerleriyle yörüğün bulunduğu bölgeden geçer. Paşanın kendisi ve yanındaki birlikleri acıkmıştır. Yörük paşaya askerleriyle birlikte konaklamasını ve hepsini doyurmayı teklif eder. Bunun üzerine paşa yörüğe askerinin atının fazlalığını belirterek ‘Benim askerim şu kadar, atım şu kadar. Sen beni doyuramazsın. Beni burada konaklattırma. ’der. Yörük de ‘Sen konakla ben askerini de atını da doyururum’ der ve bir kazana pilav döker.

Asker pilavı sabah akşam yer ama pilav bitmez. Atların önüne koyduğu saman ve arpada atları doyurur. Bunun üzerine paşa yörükten bir istediği olup olmadığını sorar. Yörük de karşı köyün sürüsünü o yana vardırmadığını söyler. Paşada bir keçi salar ve ‘Bu keçi nerden dönerse bu yörüğün hududu orasıdır.’der. Böylelikle Antalaya’dan bu yana gelen Yörük hudutları belirlenince bu topraklarda kalır. Daha sonra başka yerlerden insanlar buraya yerleşmeye başlar.

İNLİCE’NİN YERİ

İnlice’nin ilk iskânına dair elimizde herhangi bir belge bulunmamaktadır. İnlice’nin bugünkü yerleşim alanı, Konya - Seydişehir karayolunun sol tarafıdır.

İnlice’nin bugün bulunduğu yere ilk önce bir Yörük beyinin geldiği söylenmektedir. Yörük beyinin bu bölgeye yerleşmesinden sonra buranın nüfusu giderek artmıştır. İnlice köyünde su kaynaklarının bol olması, önemli karayolu üzerinde bulunması ve bu bölgede havanın ılık olması yerleşimi kolaylaştırmıştır.

İnlice köyü yakınlarında kervansarayın bulunması, eski dönemlere ait mağara ve mezar kalıntılarının yer alması bu bölgede eskidende yerleşimin olduğunu göstermektedir. Fakat yerleşimin kesin olarak ne zaman ve nerede olduğu bilinmemektedir.

Türklerden Önce İnlice Yöresi:

İnlice’ye ilk yerleşimin 1323 yılında Yörükler tarafından olduğu söylenmektedir. Yani İnlice’de ilk yerleşimi Türkler oluşturmaktadır .

Türk İdaresinde İnlice

İnlice Belediye Başkanı Şevket Yuca Bey´den aldığımız bilgilere göre kasaba 685 yıl önce 1323 yılında kurulmuştur. Köye sürüleriyle birlikte bir yörük ailesi gelerek yerleşmiştir. Köye ilk gelen bu yörük ailesinin kim olduğu hakkında bilgi mevcut değildir. Bahaddin Akgedik´ten aldığımız bilgilere göre köye ilk yerleşen sülalelerden Hocalar Sülalesi, Yemen tarafından gelerek yerleşmiştir. Antalya tarafında Teke Musalar Sülalesi ayrıca, Bekece´den Bekece Sülalesi ve nereden geldiği hakkında bilgiye ulaşamadığımız Bozkurtlar sülalesi köyün kuruluşunu oluşturur. Anadolu´da siyasi birliğin olmadığı beylikler döneminde Eşref oğullarına bağlı Beyşehri sancağında köy konumundaydı. Osmanlı döneminde de varlığını sürdürmüştür. Şevket Yuca Bey´den aldığımız bilgilere göre Beyşehir´de bulunan şeriyye sicillerinin yanmasıyla Osmanlı dönemi İnlice’si hakkında bilgiye ulaşabilmemiz mümkün değildir(Belge-1).

CAMİ

Sabur Cami

Sabur Cami İnlice’deki ikinci büyük camidir. Almanya’da çalışan Mehmet Şahin tarafından 1979 tarihinde yaptırılmıştır. Yaptırıldığından beri bir onarım görmemiştir.

İnlice Büyük Cami

İnlice Büyük cami köyün en eski ve en büyük camisidir. Ahmet Bozkurt’un söylediğine göre camii yaklaşık 350-400 sene yapılmıştır. Caminin yapı malzemesinin en başta çamurdan olduğu söylenmektedir. Daha sonra cami bir onarımdan geçmiştir ve bu onarımda taşlardan yararlanılmıştır. Kullanılan bu taşlar Konya- Seydişehir yolunda bulunan Selçuklulara ait bir kervansaraydan getirilmiştir. Camide ki en son onarım ise 1958 yılında olmuştur. Bu onarım da dönemin belediye başkanı Kadir Menekşe’nin katkıları olmuştur. Köylüden para toplanmış parası olmayanlarda koyun keçi vermiştir. İnlice halkı birlikte çalışarak caminin onarılmasın da katkıda bulunmuşlardır.

Caminin doğuda ve kuzeyde olmak üzere iki girişi vardır. Camide farklı bölümlerde yer alır. Bu bölümlerden sermafer yaşlılar için yapılmıştır, caminin girişinde sağ tarafta bulunmaktadır. Bir diğer bölüm ise kadınların kullandığı bölümlerdir bu bölümde caminin girişinde sol tarafta bulunur.

EĞİTİM KURUMLARI:

Belediye kaynaklarından alınan bilgilere göre; İnlice kasabasında ilkokul 1931 yılında açılmıştır ve bu tarihten önce çocukların eğitim almalarını sağlamak amacıyla her hangi eğitim- öğretim faaliyetinin yapıldığı bir kurum tespit edilememiştir. 1931 yılına kadar çocukların sıbyan mektebinde ve de gençlerin zaviyelerde eğitim gördüklerine dair her hangi bir kayıt bulunmamaktadır. Bununla birlikte 1931 yılında ilkokul açılana kadar, çocuklara köy odalarında okuma yazma bilen kişiler tarafından okuma yazma ve kuran bilen kişilerce de kuran dersleri verildiği tespit edilmiştir.

Kaynaklardan ve kasaba sakinlerinde edinilen bilgilere göre 1931 yılında açılan ilkokul, 1958- 1959 yılına kadar hizmet vermiştir ve böylece köydeki çocukların ciddi anlamda eğitim- öğretim hayatı başlamıştır. Köyün ilkokulu şimdiki belediye binasının hemen altındaki futbol sahasının olduğu yerde bulunmaktaydı. Köyün tam merkezine inşa edilen, 3 sınıflı ve oldukça küçük olan bu okulun yapımında köy halkının büyük desteği olmuş, çocuklarının iyi bir eğitim almasını isteyen ebevyler okulun yapımı için maddi manevi desteklerini ortaya koymuştur.

1931 yılında açılan Yaklaşık 70 öğrencisi bulunan ilkokulun ilk öğretmeni kayıtlara göre Selahattin Kemali’dir. Selçuk Üniversitesi’nde öğretim elemanı olarak görev yapan Zekeriya Bülbül ise 15 Eylül 1971 tarihinde İnlice köyünde görev yapmaya başlamıştır.

Bu okulun fiziki özellikler açısından yetersiz kaldığının anlaşılmasıyla birlikte okul yıkılmış ve yerine 1958- 1959 senesinde; bugün eğitim- öğretim faaliyetinin yapıldığı ilkokul açılmıştır. Ortaokul da açılmış olup bazı yıllar kapalı kalmıştır. 1994 Eylül ayında ilkokul ve ortaokul belediye başkanının destekleriyle ilköğretim okuluna dönüştürülmüştür ve İnlice İlköğretim Okulu adını almıştır.

1994 yılında 8 yıllık ilköğretime dönüştürülen okul halen ilköğretim okulu olarak hizmet vermektedir. 1998- 1999 öğretim yılında taşıma merkezi olmuştur. Yatağan köyünün 4.5.6.7. ve 8. sınıf öğrencileri ile Hasan şeyh Köyü’nün bütün öğrencileri İnlice İlköğretim Okulu’na taşınmaktadır.

Okulun fiziki özelliklerinde en dikkati çek özelliği tek katlı ve sınıfların çok küçük olmasıdır. Bunun sebebi 5 dersliği olan okulun ilköğretime dönüştürülmesinden sonra sınıf sayısının yetersiz kalması sebebiyle bazı sınıfların ikiye bölünmesidir. Böylece okulda 8 derslik oluşturulmuştur. Okulun derslikleri yeterli olmadığı halde şartlar zorlanarak taşıma merkezi haline getirilmiştir.

İnlice ilköğretim okulundan 2006- 2007 öğretim yılına kadar 1. kademede 71, 2. kademede 191 olmak üzere toplam 262 öğrenci mezun olmuştur. Şu anda okulda Hasanşeyh ve Yatağan köyünden gelen öğrenciler de dahil olmak üzere toplam 195 öğrenci eğitim görmektedir. Bunlardan 103 tanesini kız öğrenciler oluştururken erkek öğrencilerin sayısı 92’dir. Okulda 4 tane okul müdürü, 1 tane müdür yardımcısı bulunmaktadır. Ayrıca okulda; 5’i sınıf 2’si branş öğretmeni olmak üzere toplam 7 öğretmen görev yapmaktadır.

Kasabada ilköğretimden sonra öğrenimine devam eden çok az öğrenci vardır. Çok az öğrenci ortaokulu ve liseyi bitirir. İnlice İlköğretim Okulu’nda 2006- 2007 eğitim- öğretim yılında mezun olan sadece 1 kız ve 1 erkek öğrenci liseye kayıt yaptırmıştır. İlköğretimden sonra genelde aileler çocuklarını kuran kurslarına göndermektedir. Ayrıca köyde bugüne kadar sınav kazanan bir öğrenci mevcut değildir.

Okulun en büyük sorunu ise binanın öğrenci kapasitesi kapasitesine yetersiz kalmasıdır. Aynı zamanda 2007- 2008 öğretim yılı için Türkçe, Sosyal Bilgiler, Matematik ve Beden Eğitimi öğretmenlerine ihtiyacı vardır.

MEDRESE

Henüz tam olarak yeri bilinmiyor olsa da yaptığımız görüşmeler sonucunda İnlice Medresesi’nin Konya merkezde bulunduğu yer olduğu söylenmektedir. Medrese İliceli (İnlüce) Medresesi olarak bilinmektedir.

Yaptıranın kim olduğu kesin bilinmiyor. Ama 1855-1939 yılları arasında yaşamış olan İnliceli Musa Efendi, İnliceli Ziya Efendi ve oğlu Bahaeddin Efendi gibi inliceli müderrislerin bulunuyor olması medresenin bu müderrislerden biri tarafından kurulmuş olabileceği ihtimalini doğurmaktadır. Musa Efendi’nin kurucusu ve ilk görev alan kişi olduğu yüksek ihtimaldir. Diğer bir ihtimal ise medresenin daha önce başka bir adının olması fakat burada İnliceli müderrislerin görev almasıyla inliceli medresesi olarak anılması ihtimalidir. İnliceli medresesi vakıflarla ilgili resmi kayıtlarda olduğu halde salnamelerde bulunmamaktadır. Buda 1901 den sonra isim değiştirdiğini yada kurulduğunu düşündürmektedir

OKUL

İnlice de eğitim daha önce medresede verilirmiş. Medrese yıkıldıktan sonra şu anki belediye binasının güneyinde üç sınıflık bir okul yapılmıştır. Eğitim bir süre burada devam ettikten sonra eğitim için yetersiz gelince 1994 de şu anki okul binası yapılmıştır. 1994’ ten bu yana da eğitim son yapılan binada devam etmektedir.

İnlice taşımalı eğitim merkezidir. İnlice’nin çevresinde bulunan Yatağan ve Hasanşeyh köylerinden öğrenciler getirilip İnlice de eğitim görmektedir.

KURAN KURSU

28 Ağustos 1984 tarihinde ilk resmi açılışı yapılmıştır. O E /B-2 sayılı resmi yazıyla resmiyet kazanmıştır. Meram müftülüğüne bağlıdır.

Şuan ki Kuran kursu öğreticisi Şule Öztürk’tür. Van merkezden İnlice’ye naklen atama yoluyla 1 ocak 2008 tarihinde göreve başlamıştır.

Kursta şuan 33 öğrenci bulunmaktadır. 1 Kuran kursu öğreticisi ve 1 gönüllü yardımcı hoca Havva Yuca bulunmaktadır.

Kurs 8:30 ve 13 saatleri arası hizmet vermektedir. Dersler 8:30 dan 11 e kadar aralıksız devam etmektedir. 20 dk çay arası teneffüs yapılmakta 11:20 den 12:30 a kadar tekrar ders yapılmaktadır. Aslında resmi prosedüre göre 13 e kadar ders yapılmalı ama öğrencilerin çoğu evli bayanlar olduğu için bu kurala vakitlerinin sınırlı olması açısından uymamaktadırlar.

Kutra 5 ders bulunmaktadır.

Haftada 15 saat kuran dersi 1 saat itikat yani inanç esasları, 1 saat ahlak yani İslam dini ahlak kaideleri, 1 saat siyer yani Peygamberimizin hayatı, olmak üzere toplam haftada 21 saat ders verilmektedir

Köyde 59 yaşından 15 yaşına kadar öğrenci bulunmaktadır. 35-40 yaş öğrenci yoğunluktadır. Çok gayretli ve çalışkan öğrenciler bulunmakta ve köyün dini eğiliminin son derece iyi olduğu hoca tarafından dile getirilmektedir.

Mayıs ayının sonunda bir hatim töreni yapılacaktır. Bu törende öğrenciler büyük urba denen kıyafeti giymektedirler. Törende tiyatro skeç ilahi korosu etkinlik yapacak kuran dinletisi sunulacaktır.

Öğrenciler müftülük tarafından gönderilen bir sınav komisyonu tarafından sınava tabi tutulacaklardır. Başarı durumuna göre pekiyi iyi orta geçer ve başarısız dereceleri ile belgeler verilecektir. 5 dersten soru sorulacak. Kuran tecvit ezber ve mahreç olarak uygulama sınavları da olacaktır.

Kuran kursu 3 sınıf 1 müdür odası ve lavabolardan oluşmaktadır. Sobalı ve tüm resmi prosedür uygulanmaktadır. Demir baş eşyaları kursun tamdır. Kuran kursunun lojmanı yoktur. Erkek kuran kursu da yoktur. Erkek çocuklar yazın okutulmaktadır.

KÖY ODALARI

Eskiden İnlice hac yolu üzerindeymiş. Hac yolcuları önce Mevlana türbesini ziyaret eder sonra hacca giderlermiş. Bu yüzden inlice köyündeki köy odalarında konaklayan misafir eksik olmazmış. Bu odalar ulaşım aracı olarak kullanılan hayvanların da barınabileceği biçimde yapılmıştır. Bu odalar 2 katlı olup altı hayvanların barınması için ahır üstüde tek oda şeklindedir. Taştan yapılardır.

Köy Odalarının Fiziki Özellikleri:

İnlice’de köy odaları genellikle kerpiç yapılardır.Bu odalar iki katlı olup, alt katta gelenlerin at ve eşeklerini bağlayacakları yerler bulunmaktadır.Üst kat iki bölüme ayrılmıştır.Bir tarafta salon bulunur.Diğer bölümde ise ayakkabılık ve lavabo bulunmaktadır.Üst kata bir merdivenle çıkılmaktadır.Salona girilirken ayakkabının bulunduğu holden geçilmektedir.Salon girişinin hemen sağında yatak ve yorganların bulunduğu gömme şeklinde bir yüklük bulunmaktadır. Ortada ısınmak için kullanılan soba bulunmaktadır. Köy odalarının tavan kısmı tahta yani keresteden yapılmıştır.Pencereler genellikle dikdörtgen şeklindedir.Pencere kenarlığındaki iç eşik büyüktür.Çatının üstü ise bütün İnlice’de olduğu gibi sacdan yapılmıştır .

Odaların Kullanılışı

İnlice Belediye başkanı Şevket Yuca Bey’den aldığımız bilgilere göre İnlice eskiden hac güzergâhı ve ayrıca ipek yolunun kılcal damarı konumundaydı. Antalya’dan gelen hacılar ve tüccarlar köyün dışındaki kervansarayda ağırlanır, her türlü ihtiyacı köylülerce görülürdü. Hacılar köyden ayrılarak Konya’da Mevlana hazretlerinin türbesini ziyaret eder oradan da hacca giderdi. Tüccarlar ise bu hana bağlantılı olarak Ankara yolu üzerindeki Horozlu Han üzerinden ipek yolunun ana güzergahına geçiyorlardı. Zamanla kervansaray tahrip edilip ihtiyacı karşılayamayacak düzeye gelince halktan sekiz on kişi bir araya gelip odaları oluşturmuşlardır. On üç tane oda oluşturulmuş fakat bunlar zaman içinde tahrip olup yıkılmıştır. Şu anda kullanılabilen üç oda kalmıştır. Oda tapu kadastroya geçirilirken belediyenin üzerine kaydediliyordu. Çünkü Hacıhasanların odası Vereseri Bahaddin Akgedik’in söylediklerine göre tapunun Vereserde olması halinde Vereser öldüğünde çocukları odayı ev niyetine sahiplenip kullanabilme olasılığı bulunuyordu Kullanılabilen üç odanın mevkileri şu şekildedir: Hacıhasanların Odası belediyenin yanında bulunur. Ömerçavuşların Odası köyün aşağı kısmındaki köprünün yanında bulunur. Karagözlerin Odası ise Hacıhasanların Odasının yukarı kısmında az ilerisinde bulunur.

Odalar genellikle bayramlarda kullanılır, gelen misafirlere açılırdı. Bayramlarda bayram namazından çıkıldıktan sonra odalarda topluca yemek yenir, dualar edilirdi. Yemekleri herkes evinden getirirdi. Gelen misafirler gelince malı yahut atıyla geldiklerinden odalar iki katlı yapılmıştır. Ahır kısmına misafirler hayvanlarını koyarlardı. Misafirin ihtiyacı genelde köy odasına en yakın haneden karşılanır, bu hane de genelde odanın vereseri olurdu. 1956’da belde belediyeliğin kurulmasından sonra odalar yavaş yavaş işlevini kaybetmiştir. Misafirlerle belediye ilgilenmektedir. 1990´dan sonra ise misafirler genelde muhtarın evinde konuk olurlar. Odalar günümüzde bayramlarda açılmamaktadır. Nadiren misafirlere açılmaktadır.

Köyün İdare Merkezi

Köyün eski muhtarlarından Bahaddin Akgedik’le yaptığımız görüşmede İnlice belediyelik olmadan önce şu andaki belediye binasının arka kısmında köyün en eski odası bulunmakta ve bu oda muhtarlık bürosu olarak kullanılmaktaydı. Köyle ilgili her türlü iş buradan yönetilmekteydi. 1956’da oda İller Bankasının belediye binası yapmak amacıyla işçilerine yıktırmış ayrıca binanın yerleşkesindeki Mehmet Kuş’un evini istimlak ederek yıktırmış bugünkü belediye binası oluşturulmuştur. Buraya yapılmasındaki amaç köy odasının burada olmasından dolayı köy merkezinin bu çevreye toplandığını ve en uygun yerin burası olduğu için çok harap haldeki köy odası da işlevini kaybedeceği bu sebeple odanın yıkılarak belediye binasına daha geniş yerin açılması sağlanması düşünülmüştür.

 

Belediye binasında şu anda Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığı ve Köy Tarım Merkezi bulunmaktadır. Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığında köy halkından toplanan aidatla bekçilik yapan bekçibaşı ve bekçi bulunmaktadır. Bunlar asgari ücret düzeyinde aylık alırlar. Köy halkı bekçibaşı ve bekçi istememektedir. Halkın düşüncesi “Topraklarımızı zaten biz kendimiz koruyoruz. Bu sebeple bekçiye gerek yok” düşüncesidir.Köy tarım merkezinde ise 2 sene önce atanmış ziraat mühendisi bulunmaktadır. Belediyelik kuruluşundan günümüze başkanları şunlardır:

Hacıhasanların Odası

Hacıhasanların odası Vereseri Bahaddin Akgedik’ten edindiğimiz bilgilere göre Hacı Hasan Akgedik köy kurulacağı anda Yemen’den İnlice’ye göç ederek yerleşmiş ve evlenmiş. Daha sonra kendi adıyla geçen odayı yapmış. Bu sebeple odanın yapılış tarihi bilinmez.1956’dan önce belediyenin arkasında köy muhtarlığı olarak kullanılan köyün en eski odası bulunurmuş. Bu oda belediye binası yapılmak amacıyla binayı yaptıran İller Bankası adına işçiler yıkmıştır. Muhtarın odası yıkılınca köyde en eski oda olarak hacıhasanları odası kalmış. Hacı Hasan, odayı yaptırırken köyden vatandaşlar – bunların kim olduğu hakkında bilgiye ulaşamadık tahminen köye ilk gelen sülalelerdendir- odanın yapılmasında benim de katkım olsun, ben de bir taş koyayım amacıyla maddi ve işgücü anlamında yardım etmişlerdir. Bu kişilere Vereser denilmiştir. Vereser şimdi odanın kapısını açan kişiye denilir. Şu anda Vereseri Bahaddin Akgedik’tir. Vereserlik babadan oğula geçmektedir. Vereser odanın kapısını istediği kişiye açar istediğine açmaz. Odanın kullanım hakkı tamamen Vereser’e aittir. Ancak tapusu belediyeye aittir.

Bahaddin Akgedik odanın harap halde babasından geçtiğini söylemektedir. Restorasyonunu Akseki tarafından gelen ayakkabıcılara yaptırdığını belirtmektedir. Daha önceden de Bahaddin Akgedik’in bilgileri dahilinde restore edilmemiştir. Odanın restore edilen kısımları şu şekildedir:

Odaya girişte karşı pencerede eskiden köy ocağı bulunmaktaymış. Ocağın bacası hala çatıda durmaktadır. Bu ocağı yıkarak pencere açtırmıştır. Şu anda askılık olarak kullanılan tarafta direkle kiriş bulunmaktaydı. Bunlar iptal edilmiş, odanın çatısındaki ilk yapıdan kalan ağaçlar sökülerek tavan yenilenmiştir. Odaya dışarıdan girilen “pabuçluk” kısmının tavanının ilk yapıdan kalma ağacı Bahaddin Akgedik’e göre muhafaza edilmiştir. Şu anda yüklük olarak kullanılan bölüm, ahırdan odaya direk olarak içten çıkılan merdiven kısmıymış. Odaya şimdiki merdiven yapılarak kapı açılmış ve ahırdan odaya çıkılan merdiven iptal edilmiştir. Eski giriş ise yüklük haline getirilmiş. Bunun bir amacı olmadığını söyleyen Bahaddin Akgedik amacın sadece hayvanların yanından odaya direk çıkılmasını önlemek olarak bahsetmiştir. Odaya girişte sol tarafta “baca” denilen yer vardır. Küçük bir dolap halinde olan yer Vereserinden öğrendiğimize göre odanın kaba inşaatı yapıldığında amaçsız bırakılmış ve sonradan dolap şekline dönüştürülmüştür. Burada tek amaç yapıyı yapan yapar sonraki Vereserler bunu en iyi şekilde nasıl değerlendirirse değerlendirir. Çatı da sonradan yapılmış saç çatıdır. Eskiden çatı yokmuş. Yerine toprak dam varmış. Bu da daima akarmış. Odanın tuvaleti de eskiden yoktu. Tuvalet olarak karşıdaki mektebe ya da caminin tuvaletine gidilirdi. Restorasyon sırasında odanın yanına tuvalet de inşa edilmiştir. Diğer odalar gibi bu oda da taş yapı ve iki katlıdır. Bahaddin Akgedik taşların dağlardan getirildiğini söylemektedir. Fakat hangi mevkiden getirildiği hakkında bilgisi bulunmamaktadır. Tahminimiz odur ki bu taşlar handan getirilmiştir. Çünkü incelendiğinde taşlar oldukça düzgün kesilmiş ve az oranda aşınmıştır. 15 sene evvel restore ettirdiğini söyleyen Vereser, odanın 10 yıldır bayramlarda kullanılmadığını söylemektedir. Vereserlik kendisine geçtiğinden bu yana odada doktor, mühendis, öğretmen gibi belirli statüdeki insanları misafir ettiğini tekrar gelen olursa bu kişilerde insanları misafir edebileceğini Apdal, Çingene gibi kişileri misafir etmediğini ve etmeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca kendi Vereserliği döneminde az olmakla birlikte malı yahut hayvanlarıyla gelen misafirler konaklayacağı süre içerisinde ahırda malını yahut hayvanlarını muhafaza etmiştir. Eskiden malı ve hayvanıyla gelen çok olduğundan ve odaya çıkış ahırdan olduğu için oda çok kirlenmiştir. Bu amaçla vereser merdiveni dışarı almıştır. Gelişmiş ulaşım sayesinde Eskisi gibi köye gelenler köy odasında kalma ihtiyacı duymazlar. Buna biayen Bahaddin Akgedik de hayvanı ya da malıyla gelenin döneminde çok az olduğunu söylemiştir.Eskiden bu yana köy halkı da gelen misafirlerin ihtiyaçlarını karşılamakla birlikte çoğunlukla yan taraftaki Hacıhasanların evinden karşılanırdı.

Eskiden bayramlarda bu odada yemek yenir, bayramlaşılır, sohbet edilir, misafir ağırlanırdı. Hatta eskiden imamlar bu odayı kuran kursu olarak kullanıp çocuk okutmuştur. Ayrıca köyü ilgilendiren bir olay da bu odada olmuştur. Bahaddin Akgedik’in anlatımına göre eskiden dağlarda eşkıyalar varmış. Bunlar dağda mektupla köye haraç istediklerini bildiriyorlarmış. Haracı sık sık istiyorlar göndermezsen de acımadan vuruyorlarmış. Bir gün Bulumya civarında dağda eşkıyalar mektup yazarak haraç istediklerini belirtmişler. Köylünün gençleri de bu odada toplanıp eşkıyaları öldürmeye karar vermiş. Haraç vermek için buluştukları Tekegüney’de toplanarak tüm eşkıyaları öldürmüşler.

Bahaddin Akgedik eski bayram duyarlılıklarının olmadığı için bayram kullanımlarına açmadığını belirtmektedir. Oda şimdi sergisiyle durmakta ve nadiren misafirlere açılmaktadır.

Kaşıkçıların Odası

2 katlıdır. Altı ahır üstüde tek oda şeklindedir. Yaklaşık 45-50 sene önce yapılmıştır. Şuan Mustafa Akbaba ilgilenmekte ve bakımını yapmaktadır. Şuan içinde eşya yoktur ve oldukça bakımsızdır. Eskiden bu odada medreselerden hoca getirtilip kuran okutulurmuş. Başka yerlerden yağ, çıra, bakır kap kacak satmaya gelir hem burada konaklarlar hem de mallarını sergilerlermiş.

Hüseyin bozkurt eskiden bayramlarda odalara yakın oturan komşular toplanırlar ve giden yemekler götürürmüş. Bamya kuru fasulye yoğurt ve bamya çorbası bulgur pilavı kayısı erik ve üzüm hoşafı gibi çeşitli yemekler giderlermiş. Yemeğe ilk büyükler oturup yerlermiş. Sonrada sofra duası yapılır ve bayramlaşılırmış. Sonra da gelenler dağılırmış.

 

Günümüzde ise ulaşım imkânlarının artmasıyla bu odalar kullanılmamaktadır. Çoğu bakımsız ve eşyasızdır. Sadece köyde 1 oda bakımlı eşyalı ve kalınabilir niteliktedir.

MESKENLER

İnlice deki evlerde taş kullanılmıştır kerpiç yapılara rastlanmamaktadır. Bu kullanılan taşlar Seydişehir’e bağlı Saracık korosundan getirilmiştir. Bunun nedeni köyün çevresinde ev yapımında kullanılan taşların bulunmamasıdır. Evlerin çatıları çinkodan yapılmıştır, çinkonun altına kavak ağacından kestikleri parçaları koymaktadırlar bu ağaçların üstüne de çinkolar yerleştirilmektedir. Çinko köyün genelinde çatı malzemesi olarak kullanılmıştır(Resim-4). İnlice deki eski yapılar iki katlı olup evin alt katı ahır, samanlık olarak kullanılmaktadır. Üst kat ise köylünün yaşamını sürdürdüğü yerdir . Evlerde genelde üç oda bulunmaktadır, bütün odalar eskiden “çardak” adı verilen günümüzde de salon adı verilen bir bölmeye açılmaktadır. Mutfak evin içinde yer almaktadır, banyo ise evlerin büyük çoğunluğunda odaların birinde bulunan yüklüğün içinde yer almaktadır ancak bazı evlerde banyo ayrı yerdedir. Günümüzde ise yapılar eskilerde olduğu gibi iki katlı olup yapı malzemesi olarak tuğla ve beton kullanılmıştır .

Yeni yapılan evlerin altı depo olarak kullanılmaktadır, samanlık ve ahır ise evin yan tarafında yer alır . Ayrıca banyo ve tuvaletin bir arada olduğu evlerde vardır(Resim-5).

İnlice deki evlerin bir başka özelliği ise eski yapıların birbirine yakın olmasıdır. Bunun nedeni İstiklal Savaşı sırasında köyün erkeklerinin cepheye gitmesinden dolayı yalnız klan köyün kadınları korkmuş ve birbirlerine destek olmak amacıyla evler yakın yapılmıştır. Günümüzde ise bunun tam tersi bir durum vardır evler arsında mesafe vardır .

SARNIÇLAR

Kasaba sakinlerinden edinilen bilgilere köyde çok sayıda olmamakla birlikte 4 tane sarnıç bulunmaktadır. Sarnıçlardan ikisi köyün içinde ikisi de köyün çevresinde bulunmaktadır. Sarnıçlarının hiçbirisinin yapılış tarihi bilinmemekle birlikte en eskisinin 150 yıllık olduğu söylenmektedir.

Sarnıçların hiçbirisi bugün amacı dâhilinde kullanılmamaktadır. Hiç birisinde su bulunmamakla birlikte bunlardan iki tanesi içine girilemeyecek kadar kötü durumdadır. Diğer iki sarnıç ise etrafında yaşayanların özellikle patates ve elma gibi tarımsal ürünlerini koydukları bir kiler şeklini almıştır. Sarnıçların bu şeklide kullanılmasının sebebi sarnıçların içinin adeta buzdolabını andıracak kadar soğuk olmasından ileri gelmektedir. Böylece sebze ve meyveler uzun süre tazeliğini korumakta ve satılması için uzun süre bekleyebilmektedir. Fakat sarnıcın içi çok fazla rutubetli olduğundan küflenmelere ve elmaların üzerinde lekeler oluşmasına sebep olmaktadır. Ama yine de köylü ürünlerini uzun süre saklayabildiği için sarnıçları bu amaçla kullanmaktadırlar.

Sarnıçların zeminine; bir insanın geçebileceği yükseklik ve genişliğe sahip aşağıya doğru uzanan 5,6 basamaktan inilmesiyle ulaşılmaktadır. Sarnıçların içinin genişliği yaklaşık 5 metre yüksekliği ise 2,5 metre kadardır. Sarnıçların içi betonla sıvanmış olup nemden dolayı rutubet oluşmuş ve bazı kısımlarda sıvalar dökülmüştür. Dış kısım ise taştan yapılmış, aynı zamanda üst kısımları toprakla örtülmüş durumdadır.

MEZARLIK

Mezar köyü ortandan ayıran Acıalma deresinin karşısında yer almaktadır. Mezarın hangi tarihten beri var olduğu bilinmemektedir(Resim-7). Geniş bir alan kaplamaktadır. Daha önceleri diğer köylerin ölüleri de bu mezarlığa gömülürdü. Mezarın ortasından geçen su kanalı mezarların bir çoğunu tahrip etmiştir. Mezarın tahrip olunan bazı yerlerine köy halkından bazı aileler ekin ekip mezarlığın bir kısmını tarıma açmıştır. Ayrıca köyün çeşitli mevkilerinde bulunan tatlı su çeşmelerine Asar tepesinden getirilen mezar kapakları ters çevrilerek yalak olarak kullanılmıştır.hemen hemen her büyük çeşmede bulunan bu mezarların Antik Yunan yada

Bizans dönemine ait olduğu söylenmektedir. Ayrıca köyün 5-6 km dışında bulunan yıkık handan getirilen mezar taşlarına da rastlanmaktadır.

KERVANSARAYLAR / HANLAR

Şehirlerarasında, kervanların konaklamaları için, belirli mesafelerde inşa edilen yapıların büyüklerine kervansaray, şehirdeki konaklama ve ticaret merkezlerine ise han denilmektedir. Böyle olmakla birlikte halk kervansarayı han olarak da ifade etmektedir.

Bilinmeyen Bir Selçuklu Kervansarayı: Yıkık Han

Yeni açılan Konya – Seydişehir Karayolu üzerinde, Konya’ya 44 km. uzaklıkta Erankaya Köyünü 4 km. geçtikten sonra, yolun solunda ve bir vadi içerisinde bulunmaktadır(Resim-8). Dıştan dışa 16.90 × 36.50 m. ölçülerindeki yapı kuzeydoğu – güneybatı yönünde inşa edilmiştir. Yapının günümüze kadar yol tarafında bulunan ve yaklaşık 3.50 m. Yüksekliğinde olan kuzeybatı duvarı genel olarak sağlam kalabilmiş, diğer kısımları ise tamamen yıkılmıştır. Yalnız beden duvarının temel izleri büyük ölçüde diğer yönlerde de izlenebilmektedir. Bu günkü mevcut duvar moloz taş örgülü olup, kireç harçlıdır. Yalnız duvarın üst kısımlarının bazı bölümlerinde kesme taş kaplamanın bulunması ve duvarda mevcut taşların devamı niteliğinde izlere rastlanılması, mevcut duvarın tamamen kesme taş ile kaplı olduğunu göstermektedir. Kesme taşların bazılarının devşirme malzeme olduğu görülmektedir. Mevcut duvarın iç yüzeyinde kemer veya konsol izleri bulunmamaktadır.

Yapının iç kısmı, üst örtü ve yan duvarların göçmesi sebebiyle tamamen dolmuştur. Yalnız zeminde ve duvarda görülen bazı izler, eserin iki bölümlü olduğunu gösterir. Her iki bölümün duvarında birer adet boşluk söz konusudur. Günümüze kadar sağlam olarak ulaşabilen duvardaki boşluk yıkılma ile ilgili olmakla birlikte, daha fazla tahrip olan bölümdeki boşluk konusunda fikir yürütmek zordur. Aynı şekilde mevcut duruma göre yapının avlu girişi ile ilgili olarak da kesin bir şey söylemek zordur.

Yapının inşa tarihini yansıtacak her hangi bir yazılı belge mevcut değildir. Fakat mevcut kalıntılar ve yapının plan şeması erken bir tarihe işaret etmektedir. Bize göre yapı Anadolu Selçukluları döneminde inşa edilmiştir. Bu durumda Anadolu Selçukluları döneminde Konya’yı güneybatı ya bağlayan yeni bir kervan yolunun daha mevcut olduğu ortaya çıkmaktadır. Güzergâhta henüz başka bir kervansaray tespit edemediğimiz için bu yol ile ilgili kesin bir yargıya varmak mümkün değildir.

Kervansarayın yaklaşık 3 km. kuzeybatısında, İnlice kasabasından 5 km. önce, Ağaevler mevkiindeki geç döneme ait bir çeşmede, aynı zamanda ayna taşı olarak kullanılan taşa kabartma olarak yazılan beş satırlık Arapça kitabe bulunmaktadır. Kitabede geçen bilgiler Selçuklu dönemini vermekle birlikte, kitabenin bir bölümünün tahrip olması sebebiyle, nasıl bir yapıya ait olduğu kesin olarak anlaşılamamaktadır. Yalnız çevrede herhangi bir yerleşim yerinin veya Selçuklu dönemine ait her hangi bir eserin bulunmaması, kitabenin kervansaraya ait olduğunu düşündürmektedir.

Kitabenin Türkçesi: Mallarınızı iyilik yaparak koruyunuz. Müminlerin emirinin yardımcısı, fetih sahibi dünya ve dinin sultanı büyük sultan Kılıç Arslan oğlu Keyhüsrev zamanında sırf Allah’ın rızasını kazanmak ve sırf yüce Allah için Allah’ın affına ve yardımına muhtaç fakir kul Büyük emir Abdullah oğlu Hace…………bu…………….imar edilmesini emretti. Altıyüz. …………..yılının aylarında.

Kitabede ismi geçen 2. Kılıçarslan’ın oğlu 1. Gıyaseddin Keyhüsrev iki defa tahta çıkmıştır. Bunlardan birincisi 1192 – 1196, ikincisi ise 1205 – 1211 tarihleri arasıdır. Kitabenin yapı ismini veren bölümü ile tarihini gösteren kısmı tahrip edilmiştir. Bu kitabenin 1. Gıyaseddin Keyhüsrev’in birinci saltanat dönemine mi, yoksa ikinci saltanat dönemine mi ait olduğunu kesin olarak ifade etmek zordur. Konya çevresindeki tarihi bilinen mevcut hanlara baktığımız zaman, bunların hiç birinin 1200 yılından önce yapılmadığı anlaşılmaktadır. Yalnız Şemseddin Altunapa’nın 1202 tarihli vakfiyesinde bir kervansaraydan bahsedilmektedir ki, bu eserin Konya Akşehir güzergâhındaki Argıthanı olduğu ifade edilir. Yine aynı şahsa verilen bir diğer kervansaray ise, Konya – Eğirdir kervan yolu üzerinde bulunan ve günümüze kadar ulaşabilen Altınapa Hanıdır. Bu sebeple biz söz konusu kitabenin Yıkık Hana ait olduğu ve 1200 yılından sonra yapıldığı düşüncesindeyiz. Bu durumda yapıyı 1.Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanat dönemi olan 1205 – 1211 yılları arasına tarihlemek gerektiğini ifade ediyoruz.

Yapının plan şeması ve ölçüleri Konya çevresindeki birçok kervansarayla benzerlik göstermektedir.

Mevcut kalıntılardan yola çıkarak yapının hangi bölümünün avlu, hangi bölümünün kapalı kısım olduğunu söylemek zordur. Fakat bazı verilerden hareketle kuzeydoğudaki bölümün kapalı, güneybatıdaki bölümün ise avlu olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Kapalı kısım olarak düşündüğümüz bölüm diğer kısma göre daha fazla dolmuş, hatta avlu olarak tanımladığımız alanın ortası yanlara göre biraz daha alçakta kalmıştır. Bu bölümün üzerinin açık olduğu ve etrafında mekan veya revakların bulunduğu, buna bağlı olarak da orta kısma göre bu bölümlerin yıkılmalar sebebiyle daha yüksek olduğu anlaşılır. Kuzeydoğu taraftaki kapalı mekan olarak tanımladığımız alan ise üst örtünün tamamen göçmesine bağlı olarak, avluya göre daha fazla bir yükseklik kazanmıştır.

Hanın yakınında ve çevreye dağılmış durumda bol miktarda kaba yonu ve kesme taş bulunmaktadır. Hanın yakınından geçen derenin içerisinde ve etrafında da aynı şekilde taşlar bulunur. Bu taşlar da hana ait olmalıdır.

İKİNCİ BÖLÜM

COĞRAFİ DURUM NÜFUS VE İDARİ YAPI

A) COĞRAFİ KONUM

1-Coğrafi Durum ve Komşu Köyler

Coğrafi Konum

37? 42′ kuzey paralelleri, 32? 03′ doğu meridyenleri arasında yer alan İnlice beldesi, Meram İlçesine bağlı olup, eskiden Kızılviran nahiyesine bağlı köy konumunda Konya´nın güneybatısında Konya´ya 52 km, Seydişehir´e 40 km uzaklıktadır. Konya-Seydişehir yoluna yaklaşık 1 km uzaklıktadır.

Komşu Köyler

Doğusunda; Kayalı ve Gökyurt köyleri, batısında Hasanşeyh köyü, kuzey batısında Yatağan köyü, kuzeyinde Sefaköy kasabası, kuzey doğusunda Erenkaya köyü, güney batısında Bükçe ve Kozlu köyleri bulunmaktadır(Belge-2) .

2-İklim ve Bitki Örtüsü

İklim

İnlice, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçen karasal iklimin etkisi altındadır. İnlice civarında yıllık yağış miktarı 400 – 500 mm. arasında değişmektedir. Yıllık ortalama yağış 431,3 mm. dir. Konya Devlet Meteoroloji İstasyonu değerleri esas alınarak, enlem ve kota göre yapılan düzeltmeler sonucunda, yöre yıllık ortalama sıcaklığı 9,69 C olarak hesaplanmıştır.

Bitki Örtüsü

İnlice çevresi toprak özelliği yönünden 2´ye ayrılır: Çok sığ, taşı çok toprağı az dik eğimli çok şiddetli erozyon kalkersiz kahverenkli orman toprakları. Bu çeşit toprak hâlihazırda mera olarak kullanılır. İkinci çeşidi ise çok sığ, çok dik eğimli çok şiddetli erozyon kahverenkli orman topraklarıdır. Bu topraklar da ormanlık vaziyettedir. İnlice yöresinin arazileri VII. sınıf araziler olduğu için orman arazisi olarak kullanılmaya müsaittir. Bu nedenle eskiden orman arazisi olan bu saha aşırı otlatma ve yakacak gereksinmesinin karşılanması için aşırı ağaç kesimi yapılması nedeniyle tahrip edilerek çıplak hale getirilmiştir.Durum İnlice kasabası çiftçilerince daha önce farkedildiğinden ağaç kesimine son verilmiş ve ormanların tahribinde en önemli etken olan keçi yetiştirilmesinden vazgeçilmiştir. 1980´de İnlice göleti yapılmasına ilişkin ön etüd raporunda da belirtildiği gibi aşırı otlatmaya ve keçi yetiştirilmesine son verilmesi sayesinde 1980´den sonra çevrede tabi floranın yeniden teşekkül etmeye başladığı görülmüştür.

Ayrıca raporda belirtildiği üzere bölge toprakları andezitik lavdan ibaret olduğundan yüzeyde bol miktarda püskürük kayaya rastlanmış bu sebeple ağaç dikimi toprak örtüsünün olduğu boşluklarda elle çukur açılarak yapılmıştır. Bu çukurlara meşe, ardıç ve ahlat fidanları köylüler tarafından dikilmiştir. Ağaçlandırma çalışmalarında fidanlar Karapınar, Ereğli ve Seydişehir fidanlıklarından elde edilmiştir. Bu ağaçların dışında yer yer meşelikler ve söğüt, alıç, kuşburnu gibi bodur ağaçlar da vardır. 1980´den sonra Orman alanı oluşturmaya yönelik çalışmalara rağmen hala tepeler çoğunlukla çıplak ve bozkırdır.

3-Yeryüzü Şekilleri: Dağlar Tepeler

Dağlar

Güneyinde Güllütepe, doğuda İlyasbaba, batıda Erenler dağı, kuzeydoğusunda Demirkapı dağı bulunur .

Tepeler

Köyün etrafını çevreleyen başlıca tepeler; Doğuda İlyasbaba, yine aynı mevkii de Mezgitli ve Semetseki tepeleri bulunmaktadır. Güneyde ise; Oltutaş ile Kayhan tepesi, batıda Elenkilit tepesi bulunmaktadır. Tarım arazisinin yoğunlukta olmasından dolayı batı kesimde pek fazla tepe bulunmamaktadır. Kuzey kısımda ise Karatepe ile Domuzlu tepeleri bulunmaktadır.

4-Sular: Dereler ve İçme Suyu

Dereler

İnlice sınırları içerisinde bahçelerin ve tarlaların sulanmasını sağlayan çeşitli dereler ve gölet bulunmaktadır. Bunlar Çarşak Deresi, Acıalma Deresi, Gayhan Deresi ve Kazanpınar Deresidir. Bu derelerden başka bahçelerin sulanmasını sağlayan İnlice Göleti bulunmaktadır.

a)- Çarşak Deresi Suyu: Çarşak Deresi Kayalı dağından doğmaktadır. Konya – Seydişehir ana yolu boyunca akan bu dere Erenkaya Göletini beslemektedir.

b)- Acıalma Deresi Suyu: Acıalma Deresi kaynağını Büyükketir Tepesindeki yaylalardan almaktadır. Acıalma deresinin suları kışın yağışla birlikte oldukça artmaktadır. Yazın ise kurumaktadır. Bu derenin suları köyün içerisinden geçer ve köyü ikiye ayırır.

c)- Kazanpınar Deresi Suyu: Kazanpınar Deresi Karatepe ve Sıçanlı bölgesinden doğmaktadır. Bu derenin sularıda yine kışın yağışlarla birlikte artmakta yazın ise kurumaktadır.

d)-Gayhan Deresi Suyu: Gayhan Deresi, İnlice’nin bahçelerinin büyük bir kısmının sulandığı İnlice Göletinin suyunu taşımaktadır. Göletin suyu Gayhan Deresi yardımıyla bahçelere akmaktadır.

e)-İnlice Gölet Suyu: 1983 yılı yatırım proğramında bulunan Konya – Meram İnlice köyü gölet sulama projesi 1984 yılında bitirilmiştir. Gölet yapımında esas gaye, İnlice Ovası ve çevresindeki yamaç arazide ziraat yapmak, aynı zamanda sel tahribatını önlemek ve erozyonu kısmen de olsa kontrol altına almaktır. Şüphesiz ki sulu ziraat sayesinde kıraç arazi değerlendirilecek, böylece bol ürün elde edilmesi sağlanacak, bu da bölge ekonomisine müsbet yönde etki edecektir.

İnlicelilerin bahçelerini suladığı göletten gelen su ikiye ayrılmaktadır. Suyun büyük parçası hendek arasındaki arazileri sular. Diğer parçası ise mezarlıktan, yapılan büyük borular sayesinde geçer ve Kösallı, Kocaderesi, Gölken, Dedecik ve Tozluca kısımlarını sulamaktadır.

İçme Suyu

Köy muhtarı İsmail Kuzgun ve köylülerden edindiğimiz bilgilere göre İnlice özellikle içme suyu konusunda herhangi bir sıkıntı çekmemektedir. Köylülerin söylediğine göre İnlice gelecekte Konya da su konusunda sıkıntı çekmeyecek yerlerin başında gelmektedir.

İnlice köyünün içme suları iki kaynaktan sağlanmaktadır. Bu kaynaklar Çamkuzu mevkii ve Kirazlıdere mevkiidir. Bu kaynaklardan köye bol miktarda su gelmektedir.

İnlice köyü sınırları içerisinde 150 civarında tatlı su çeşmesi bulunmaktadır. Köyün içerisinde ise 11 – 12 tane çeşme bulunmaktadır. Bu çeşmeler kaynağını dağlardan alır. Aralarında tarihi çeşmeler vardır. Köyün içerisinde yer alan çeşmelerin yanında yalak denilen taşlar vardır. Bu taşlar ana yol üzerindeki handan getirilmiştir. Bu taşlar önceden çamaşır yıkamak için kullanılıyormuş şimdilerde ise daha çok hayvan sulamak için kullanılmaktadır.

B) NÜFUS

Osmanlı’da nüfus XV. ve XVI. yüzyıllarda yapılan tapu tahrirlerine vergi mükelleflerinin kaydedilmesiyle belli olurdu. İncelenmek istenen nüfus tahrir defterindeki “hane” den hesaplanmaktaydı. Bilim adamları “hane” deyiminden yola çıkarak bir evde kaç kişinin bulunabilineceğine dair farklı rakamlar ileri sürmüştür. İnlice nüfusunu bir hanede 5 kişi olduğunu farz ederek hesaplayalım:

1530 tarihinde İnlice’de 18 nefer 1360 hâsıl ve 6 hane bulunmaktadır. Buna göre köyün 1530 yılındaki tahmini nüfusu (hane*5) 30’dur.

İNLİCE’NİN CUMHURİYET DÖNEMİDEKİ NÜFUS DURUMU

YILLAR ERKEK NÜFUS KADIN NÜFUS TOPLAM

1935 450 877 1327

1940 777 899 1676

1945 840 925 1765

1950 837 956 1793

1955 832 1013 1845

1960 878 1014 1892

1965 921 1017 1938

1970 862 1007 1869

1975 820 916 1736

1980 850 922 1772

1985 792 815 1607

1990 1047 1104 2151

1997 920 970 1890

2000 680 704 1384

2007 524 557 1081

Türkiye İstatistik Kurumu Nüfus Verileri

Nüfus Hareketleri:

 

Kasabadan 1990-2000’li yıllar arasında yoğun bir göç yaşanmıştır. Göçler genellikle Konya ve İzmir’e olmuştur.Hala göçler devam etmektedir.Göç eden nüfus genelde genç nüfus olduğu için kasabada genç nüfus oranı azdır.En fazla göç İzmir’edir.Bunun nedeni İnlicelilerin genelde İzmir’De olmasıdır.İzmir’e ilk göç edenler pamuk taşımacılığı için gitmişlerdir.İlk göçler 1990 yılında başlamıştır.Belediye görevlisi (Tahsildar) Mustafa Duran’ın söylediğine göre 2000’li yıllarda İzmir’e göç eden gençler limanda çalışmaya gitmişlerdir .

Lâkaplar

1264(1848) HİCRİ YILINA AİT LAKAPLAR

AHMET EFENDİ MEHMET AĞANIN OSMAN

AKHASANOĞLU BÜYÜK HASAN MAHMUDBEYİNMAHMUD

ALİ ÇELEBİNİN HÜSEYİN MEHMET BEYZADE MEHMET

ALİ ÇELEBİNİN OSMAN MERZİYAOĞLU MUSA

ALİ CİNİN İDRİS MURTAZANIN AHMED

ALİ PAŞA MURTAZANIN MUSTAFA

BEKÂR ALİNİN SEYİT ALİ MURTAZANIN ÖMER

BEYDEN İBRAHİM MURTAZANIN HÜSEYİN

CEMALOĞLU MEMİŞ MURTAZAOĞLU MUSTAFA

CEMALOĞLU OSMAN MÜRSEL OĞLU OSMAN

CİLAOĞLU MEHMET MÜRSEL OĞLU BEKİR

ÇEMBERCİ MUSTAFA NURULLAH OĞLU

DEDEOĞLU SEYİT ÖMEROĞLU HASAN

DELİ AHMED’İN OĞLU VELİ ÖMEROĞLU MEHMET

DUL ÖMEROĞLU MÜRSEL ÖMEROĞLU OSMAN

EDECİKLİ OĞLU HASAN ÖMEROĞLU YUSUF

EMİR ALİ OĞLU SÜLEYMAN SAREOĞLU HÜSEYİN

EMİR OĞLU MEHMET SEKMEN OĞLU MUSTAFA

ESKİCİ OĞLU SÜLEYMAN SEKMEN OĞLU İSMAİL

EYÜBOĞLU YUSUF SEYİT MEHMET

GAVLUKOĞLU SÜLEYMAN SÜLEYMAN BEY

GÜLAHMETOĞLU MEHMET ŞABAN OĞLU MEHMET

GÜLVEZİROĞLU ABDULLAH ŞEYH OĞLU İSMAİL

GÜNİBİKÇİ BEKİR TANACI OSMAN

HACI ABDURRAHMAN ZADELER TATAROĞLU HÜSEYİN

TATAROĞLU MEHMET VEYSEL OĞLU MUSTAFA

TEKENİN MUSA VEYSEL OĞLU İBRAHİM

YUSUFUN HÜSEYİN VELİ OĞLU OSMAN

YATAĞANLI ABDURRAHMAN

GÜNÜMÜZDE İNLİCE’DE KULLANILAN BAZI LAKAPLAR

SOYADI LAKAP

ACAR SARILAR

AKBABA MEHMETALİLER

AKGEDİK ÇAKIRLAR

AKKA N KARALLER

AKKONAK ZABITALAR

AKKUŞ ÇAVUŞLAR

AKPINAR DERVİŞLER

ALKOÇ SÜLLÜLER

AY ZALİFLER

AYDEMİR BALCILAR

BAŞPINAR ABBANLAR

BAĞRIAÇIK GÖZLÜKLÜLER

BEKECE KARAGÖZLER

BOZKURT ABDİÇAVUŞGİL

BOZYİĞİT SADIKLAR

ÇAKAL ÇAKALLAR

ÇAKAR EĞİTMEN

ÇAYIR İMAMLAR

ÇAYIR KELEKÇİLER

ÇAYIR TAHİRLER

ÇAT BOYACI

ÇELİK HATIPLAR

ÇİMEN YÖRÜKGİL

ÇEVİK CÜLÜLER

DALGIÇ HESELER

DEMİROK HACIAHMETLER

DÖNMEZ KOCASÜLÜKLER

DURAN KARAŞEVKET

DURAN KİRMANLAR

EKEN HAMALBAŞILAR

EROL ADİLLER

GÖKTAŞ KABAKÇILAR

GÜMÜŞ KİRLİLER

GÜNAYDIN İBEKLER

GÜNDÜZ VEZİRLER

GÜRLER HALİLHOCALAR

GÜZEL DELALILAR

GÜZEL GÖÇOĞLANLAR

İNCE KADİRLER

İPEK HOCAGİLLER

KANDEMİR GURTLAKLAR

KARA KARABACAKLAR

KARAÇAMUR HAMDİLER

KARAKOÇ KOZLULAR

KAYAHAN KAMİLLER

KAYMAK GUTSİLER

KIZILTUĞ HUMMANLAR

KORU AVDANLAR

KUZGUN KOCAVELİLER

KURŞUN AYRANGEVEN

LALE SÜLLÜHASANLAR

LEYLEK AKSAÇLAR

METİN GÖVREKLİ

NARİN SOFULAR

PAPAĞAN BEKTAŞILAR

PARLAK İRAMLAR

SARIKÖSE KÖSELER

SELVİ YAĞCIALİLER

SERTTENEKE TENEKELER

SUSAM KADILAR

SÜMBÜL ELVANLAR

SÜSLÜ CİVCİVLER

ŞAHİN ÖMERÇAVUŞLAR

TAŞKIN KERİMLER

TEPE SÜLEYMANLAR

TOSUN HACIÖMERLER

TOSUN YAĞLILAR

TOTAN TOTANLAR

TUNÇ URGANCILAR

TÜFENK ÇİLÖMERLER

TÜRKASLAN KARAİMAMLAR

UÇAR GÖĞOĞLANLAR

ÜYÜK TURŞUCULAR

ÜZÜM İBİLLER

YARDIMCI İDRİSLER

YIKILMAZ ÖKSÜZLER

Sağlık

İnlice kasabasında sağlık ocağının bulunmadığı eski zamanlarla günümüzde sağlık ocağı açıldık sonraki zamanda sağlık konusuna verilen önem pek farklı değildir. Eskiden olduğu gibi günümüzde de kasaba halkı sağlıklarını ihmal etmekte hastalandıkları zaman hemen doktora gitmemektedirler. Çoğu kez doktora gitmek yerine eskiden beri süregelen bir takım formülleri uygulayarak hastalıklarını tedavi etmeye çalışmaktadırlar. Bunlardan bazıları; aydaş olan çocuğun köy yerlerinde ocak adı verilen evlere gidip okutulması, ya da hastalığın olduğu yere kendilerinin yaptıkları bir takım karışımları sürmeleri şeklindedir. Hastalıkların tedavisi için yapılan bu ve benzeri uygulamalar ayrı bir başlık altında incelenecektir.

İnlice kasabasında haftada 2 yada 3 gün hizmet vermekte olan sağlık Ocağı 10 sene önce açılmıştır. Sağlık ocağının haftanın 2 veya 3 günü açık olmasının sebebi ise İnliceliler’in hastalandıkları zaman hemen doktora gitmemesinden, tedavi yöntemlerini kendi usulleriyle yapmalarından ileri gelmektedir. Köy halkı genellikle çok acil durumlar olduğu zaman doktora gitmektedirler. Acil durumlar dışında sağlık ocağını kullanan pek az kişiye rastlanır.

Sağlık Ocağı 2 doktor, 1 sağlık memuru, 1 ebe, 1 ambulans şoförü ve 1 hizmetli ile hizmet vermektedir. Doktorlar şehir merkezinde yaşamakta ve haftanın belli günlerinde köyde bulunmaktadırlar. Bununla birlikte köy ebesi köyün merkezinde yaşamakta; köyde acil bir durum ortaya çıktığında müdahale etmektedir.

Köy halkıyla yapılan görüşmelerde köylünün eskiden olduğu gibi günümüzde de sağlığına gereken önemi vermediklerini, her hangi bir sağlık sorunu ortaya çıktığında bunu pekte önemsemediklerini ve bu konuda ihmalkâr davrandıklarını görmekteyiz. Ancak buna rağmen İnlice kasabasında geçmişten günümüze ciddi sağlık sorunları yaşanmamış, bulaşıcı hastalıklar görülmemiştir. Köy halkı sağlıklarıyla ilgili önemli rahatsızlıklar geçirmemişlerdir. Bunu da köy halkının beslenmelerine dikkat etmesine ve de köyün temiz bir havaya sahip olmasın bağlamak yanlış olmayacaktır.

C)GÖREVLİLER

Muhtar

Sözlükte “seçilmiş” anlamına gelen muhtar terim olarak “mahalle veya köyün işlerini yönetmek için atanmış/seçilmiş idareci” demektir. Lütfi tarihinden edindiğimiz bilgilere göre Türkiye´de muhtarlık adı altında ilk defa 1829 yılında Bilâd-ı Selâse (İstanbul, Üsküdar, Eyüp) mahallerinde bu teşkilat kurulmuştur.

“Muhtarlık teşkilatı taşrada ilk defa 1833 yılında kastamonu´da kurulmuştur. Aynı yılda Rumeli ve Anadolu´daki vilayet ve sancaklara gönderilen ferman ve mektuplarla teşkilatın buralara da kurulması istenmiştir. Ankara, Sivas, Aydın ve diğer Anadolu vilayet ve sancaklarında teşkilatın 1833 yılı içinde kurulduğunu Başbakanlık Arşivinde bulunan belgeler de doğrulamaktadır.

İnlice´de muhtarlık ilk kuruluşundan itibaren herhangi bir bilgi mevcut değildir. Ancak şu andaki belediye binasının bulunduğu yerde eskiden köyün muhtar odası varmış. Muhtar her türlü işini bu odada halledermiş. 1956´da İnlice´ye belediyelik verildiği sırada bu oda da harap vaziyette bulunmaktaymış. Yapımını İller Bankasının gerçekleştirdiği belediye binasına en uygun yerin bu odanın bulunduğu yer olarak belirlenirken oda yıktırılmış ve açılan sahaya bina yaptırılmıştır. Buraya yapılmasındaki temel amaç, köy merkezinin oda çevresine toplanmış olmasıdır. Ulaşabildiğimiz kadarıyla İnlice köyü muhtarları şunlardır:

İsmail Acar, Haydar Demirok, Ömer Şahin, Abdi Yüce, Halil Gümüş, Tahir Çayır, İsmail Akgedik, Bahaddin Akgedik, Ahmet Doğan, Recep Karayıldırım, Ali Çelik, İsmail Çakır, İzzet Karaduman, Mehmet Öztürk, İbrahim Süslü, Ahmet Sarıkaya, Şakir Parlak, Şakir Yüksel, Yakup Çaylak, İsmail Kuzgun.

İmam

Namazda kendisine uyulan, başka deyişle cemaate namaz kıldıran görevliye imam denir. Büyük Cami İmamları: Sırasıyla Şevket Çayır daha sonra oğlu Ali Çayır, daha sonra da Kerim Küçükköse, Yüksel Koyuncu ve şuan görev yapmakta olan Ali Arı’dır. Küçük Cami İmamları: Yahya Hoca, Osman Kaygısız ve şimdilerde görev yapan Hüseyin Tunç’tur.

Muallim/ Öğretmen

İnlice kasabasında ilkokul 1931 yılında açılmıştır ve bu tarihten önce çocukların eğitim almalarını sağlamak amacıyla her hangi eğitim- öğretim faaliyetinin yapıldığı bir kurum tespit edilememiştir. 1931 yılına kadar çocukların sıbyan mektebinde ve de gençlerin zaviyelerde eğitim gördüklerine dair her hangi bir kayıt bulunmamaktadır. Bununla birlikte 1931 yılında ilkokul açılana kadar, çocuklara köy odalarında okuma yazma bilen kişiler tarafından okuma yazma ve kuran bilen kişilerce de kuran dersleri verildiği tespit edilmiştir.

1931 yılında ilkokulun açılmasıyla eğitim öğretim işini öğretmen devralmıştır. Yaklaşık 70 öğrencisi bulunan ilkokulun ilk öğretmeni kayıtlara göre Selahattin Kemali’dir. Selçuk Üniversitesi’nde öğretim elemanı olarak görev yapan Zekeriya Bülbül ise 15 Eylül 1971 tarihinde İnlice köyünde görev yapmaya başlamıştır.

Bugün inlice ilköğretim okulunda 4 tane okul müdürü, 1 tane müdür yardımcısı bulunmaktadır. Ayrıca okulda; 5’i sınıf 2’si branş öğretmeni olmak üzere toplam 7 öğretmen görev yapmaktadır. Branş öğretmenlerinin branşları ise; fen bilgisi, İngilizce ve din kültürüdür. Aynı zamanda 2007- 2008 öğretim yılı için Türkçe, Sosyal Bilgiler, Matematik ve Beden Eğitimi öğretmenlerine ihtiyacı vardır.

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İLİM ADAMLARI

Ali AKPINAR

 

1 Mayıs 1963’te İnlice’de doğmuştur. 1967 yılında ailesiyle birlikte İnlice’den Konya’ya göç etmişlerdir. Sırasıyla Selçuklu İlkokulu, Mevlana Ortaokulu ve Konya İmam Hatip Lisesini bitirmiştir. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde lisans eğitimini tamamlayan Ali Akpınar, yine aynı üniversitede Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans ve doktarasını yapmıştır. İnönü Üniversitesinde yardımcı doçentlik yapan Akpınar, halen Tefsir Anabilim dalı başkanlığı yaptığı Cumhuriyet Üniversitesinde Doçent daha sonra da Profesör olmuştur. Almanca ve Arapça bilmektedir.

KİTAPLARI:

1. Kur’an Aydınlığında Seyahat, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1998.

2. Kur’an Niçin ve Nasıl Okunmalı, Uysal Yayınevi, İstanbul 1998

3. Kur’ân’da Yer Adları/Kur´ân Coğrafyası, Fecir Yayınevi, Ankara 2002.

4. Kültür Dünyamızdaki Kur´ân Motifleri, Konya 2004.

5. Namaz Duaları ve Sureleri, Suffe Yayınları, İstanbul 1997

6. Bazı Aşır ve Surelerin Tefsiri, Konya 2002.

7. Kur´ân´a Bakışlar/Meal-Tefsîr, Zeyneb el-Gazâli´den çeviri, Uysal Yayınları, Konya 2003.

8. Peygamber Dua eder Gibi, Konya 2005.

9. Şehid Sahâbîler, Muhammed Fehmi´den çeviri, Esra Yayınları, Konya 1990.

10. Benim Amentüm, Konya 2004.

11. Kur’ân Tercüme Teknikleri, 48 sayfa, Sivas 2003

 

Mehmet ŞEKER

 

1947 yılında İnlice´de doğdu. 1955 yılında ailesiyle birlikte İnlice’den İzmir’e göç etmişlerdir. Öğrenimine ilkokul 2. sınıftan sonra İzmir’de devam etti. İlk, orta ve yüksek öğrenimini İzmir´de tamamladı. Daha sonra sırasıyla Manisa İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri öğretmenliği ile İzmir Atatürk Lisesi Din Bilgisi dersi öğretmeliği görevinde bulundu. 1975 yılında Milli Eğitim Bakanlığının açtığı imtihanı kazanarak Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsü İslâm-Türk Medeniyeti Tarihi dersi öğretim üyeliğine başladı. 1979 yılında İzmir Yüksek İslam Enstitüsü İslâm-Türk Medeniyeti Tarihi dersi öğretim üyesi ve Müdür Yardımcılığı görevine nakledildi. Adı geçen Enstitünün 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ile 20 Temmuz 1982 tarihinde İlahiyat Fakültesine dönüştürülerek Dokuz Eylül Üniversitesine bağlanmasından sonra bu Fakültenin İslâm Tarihi Anabilim Dalı öğretim elemanı ve Dekan Yardımcılığı ile İslâm Medeniyeti ve Sosyal Bilimler Bölümü Başkanı olarak görevlendirildi. Bu görevlerinden 1984 yılında yurt dışına gittiği için ayrıldı. 1999–2002 tarihleri arasında ikinci defa dekan yardımcılığı görevini yürüttü. Hâlen aynı Fakültenin, İslâm Tarihi Anabilim Dalı başkanı ve öğretim üyesi olarak görevine devam etmektedir.

 

Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesine bağlı olarak sürdürdüğü doktora çalışmasını 23.10.1978 tarihinde tamamlayarak İslâm Kurumlan Tarihi dalında doktor unvanını aldı. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Yardımcı Doçent, 02.10. 1989 tarihinde de İslâm Tarihi, İslâm Uygarlığı ve Kültürü Anabilim Dalında Doçent oldu. 14.02.1995 tarihinde de Profesörlük payesine yükseltildi.

 

KİTAPLARI:

1. Selçuk İsâ Bey Camiî, İzmir,1970

2. Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, İstanbul 1973, Ankara 1984,1987, 1991, 1997

3. İslâm- Türk Medeniyeti Tarihi (Komisyon, Milli Eğitim Bakanlığı YAY-KUR Açık Yüksek Öğretim Ders Notları) Ankara 1976

4. İslâm- Türk Medeniyeti Tarihi, İstanbul 1981,1982 (Ziya Kazıcı ile birlikte hazırlanmıştır.)

5. İslâm’da Sosyal Dayanışma Müesseseleri, Ankara 1984, 1987, 1991, 1997

6. “İbn Batuta’ya Göre Anadolu’nun Sosyal Kültürel ve İktisadi Hayatı ile Ahîlik”, Ankara 1993

7. Başşehir Tunus’taki Türkçe Kitabeler, İstanbul 1994 (Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı)

8. Gelibolu’lu Mustafa Âlî ve Mevâidü’n-Nefâis fî Kavâidi’l- Mecâlis adlı Eseri-Tahlil ve Tenkîdi, Atatürk Üniversitesi, Erzurum,1978,I.,II. Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1997

9. Türk Medeniyeti Tarihi, Eskişehir 1999,2002 Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi, İlâhiyat Programı (Süleyman Genç’le birlikte)

10. Anadolu’da Bir Arada Yaşama Tecrübesi, Ankara 2000,2001,2005

11. Türkiye Selçukluları ve Osmanlılarda Bir Arada Yaşama Tecrübesi, -Müslim ve Gayri Müslim İlişkileri-, Ankara 2001, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını

12. Ali b. Hüseyin el-Amâsî ve “Tarîkü’l-Edeb”i, Ankara 2002, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını

13. Müslüman Coğrafyacıların Gözüyle Ortaçağda Türkler, (İbn Havkal, İstahrî,

Kudâme b. Cafer, İbn Fakîh, İbn Rusteh, El-Yakûbî, İbn Huzdarbih), İstanbul 2004

14. Türkistan’dan Anadolu’ya İnsan ve Toplum Hayatı, Ankara 2005

 

Muzaffer ŞEKER

 

1955 yılında İnlice’den İzmir’e göç eden bir ailenin çocuğu olan Muzaffer Şeker, 1961 yılında İzmir’de doğdu. Bursa Uludağ Universitesi Veteriner Fakültesinden 1986 yılında mezun oldu. 1987 yılında Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıp Anatomi proğramında doktoraya başladı ve daha sonra 1990 yılında İngiltere Leicester Üniversitesinde Doktora bursu kazandı. “İnsan Glomus caroticumlarında Morfometrik ve İmmunohistokimyasal Analizler” adlı tezini sunarak 1995 te Doktorasını tamamladı. Doktora eğitimi sırasında İsrail Telaviv Universitesi Sacler Tıp Fakültesi ile Birleşik Arap Emirlikleri Üniversitesi Sağlık Bilimleri ve Tıp Fakültesinde çalıştı (1992–1994). 1996 da Yardımcı Doçent olarak Selçuk Üniveristesi Tıp Fakültesine atandı. 03.02.1998 – 29.12.1998 tarihleri arasında Anatomi Anabilim dalı başkanlığı yaptı. 1996–2000 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdür yardımcılığı görevinde bulundu. 2000 yılında Doçent oldu ve 2006 yılından beri aynı üniversitede Profesör olarak görev yapmaktadır. Bilimsel ilgi alanları; gelişimsel anatomi, neuroanatomi, kardiovasküler ve klinik anatomi yanı sıra tıp eğitim teknikleridir. Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği Yönetim Kurulunda 2002 den beri başkan yardımcısı ve saymanı olarak görev yürütmektedir.

ŞAİRLER

Nuri BAŞ

1930 yılında İnlice’de doğan şairimiz 16 yıl sonra buradan ayrılarak ailesiyle birlikte Konya’ya yerleşti. Konya’nın Bulgurcuk Tekkesi Kur’an Kursu’ndan Hakkı Özçimi Hoca Efendi’den hafız olarak mezun oldu. Hacı Veyiszade Mustafa Efendi, Hacı İsa Efendi, Sıdkızade Ali Efendi gibi âlimlerden dini bilgiler ve kıraat dersleri aldı. Arapça, Nahiv, Fıkıh, Aka!id, Siyer gibi dini ilimler öğrendi.

Konya’nın müzik üstatlarından ve bir dönem Saadettin Kaynak’tan çeşitli ilahiler öğrendi. Avukat Mehmet Emin Bolay’dan Farsça ve Edebiyat , Hattat Şükrü Efendi ve Hattat Hüseyin Öksüz’den hat dersleri aldı.

İlahi, kaside, nat, munacat, marş gibi edebi ve musiki eserlerini çeşitli mekanlarda okudu. Şafak, Yeni Meram, Konya Postası, Yeni İstiklal, Merhaba gazetelerinde; Oku, İslam Düşüncesi, Altınoluk, Gözyaşı ve Ribat dergilerinde şiir ve makaleler yazdı.

Kervan, Meş’ale, Silsile, Nurlu Ufuklar, Hadis-i Şeriften Buketler isimli kitapları bulunmaktadır. Ayrıca son dönemlerde yazdığı Kelimeler Mana ve Mefhumları,Peygamber Efendimizin Sıfatları ve Esma-i Hüsna adlı eserleri de kitap olarak çıkma aşamasındadır.

Uzun bir dönem ticaretle uğraştıktan sonra 1992 yılında ticaretten ve fahri olarak devam ettiği Toptancılar Yeşil Cami imam ve hatipliğinden ayrıldı.

Büyük Selçuklu Eğitim ve Kültür Vakfı kurucularındandır. Hına devam etmekte ve zaman bukdukça çeşitli sohpetlerde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Arapça, Osmanlıca, Hat dersleri vermektedir. Şimdilerde Mevlana caddesi Turistik çarşıda bulunan emekli bürosunda çalışmalarına devam etmektedir.

ZİKREDELİM ALLAH’I

Zikir Hakk’ı anmaktır,

Zikr edelim Allah’ı

Hak feyzine kanmaktır,

Zikr edelim Allah’ı

***

Zikir kalplerde nurdur,

Gönüllerde sürurdur.

Allah ile huzûrdur,

Zikr edelim Allah’ı

***

Zikir, kalpden yayılır,

Bütün vücûd ayrılır,

Tam ibâdet sayılır,

Zikr edelim Allah’ı…

***

Kulak ver bak, sema!, yer,

Bütün âlem, Allah der,

Kalbi, zikrullâh’a ver,

Zikr edelim Allah’ı

***

ÖMÜR BAHÇESİ

Ömür bahçesinin gülü solmadan,

Uyan ey kardeşim, gafletden uyan,

Fırsat elden gidip, hebâ olmadan,

Uyan ey kardeşim, gafletden uyan…

***

Varlığında senin, mânâlar dolu ,

Allah’ın yoludur, selâmet yolu,

Ahlâkça melek ol, temiz duygulu,

Uyan ey kardeşim, gafletden uyan…

***

İslâmı yaşayıp, imanla uyan,

Kur’ân’a tam sarıl, Allah’a dayan,

Hak uğrunda, cihâd sevdasıyla yan,

Uyan ey kardeşim, gafletten uyan.

***

Vazifen imanla amel, ahlakdır,

Yolun ve tavsiyyen, sabır ve hak’dır,

Bir anın cihadsız kalmayacaktır,

Uyan ey kardeşim, gafletden uyan…

FOLKLOR

Evlenme

Erkekle kadının, aile kurmak için kanunen birleşmelerine evlenme denir. İnlice’de eskiden erkekler 16 – 17 yaşına gelmeden evlendirilmezmiş. Şimdilerde ise erkekler 18 yaşını doldurmadan evlendirilmez. Eskiden evlendirilecek kızında 16 yaşında olmasına dikkat edilirmiş. Şimdilerde ise kızında 18 yaşını doldurması beklenmektedir.

Kız İsteme ve Söz Kesme

İnlice köyünde eskiden beri kız istemeleri genellikle köy içerisinden yapılmaktadır. Dışarıdan çok fazla kız istenmemektedir. Eskiden tanıdık olmaması nedeniyle dışarıya kız verilmezmiş. Günümüzde ise özellikle şehirlerde oturanlara kız verilmektedir. Bunun sebebi ise şehir hayatının çekiciliğidir.

Eskiden evlilik çağına gelen erkek çocuğa aileler kız arar, uygun bir kızı oğullarına önerirler ve oğullarının da onayını alınca kızı isterlermiş. Günümüzde ise evlilik çağına gelen erkekler genellikle ailelerine istedikleri kızı söylerler bunun üzerine aileler kızı istemeye gider.

Eskidende günümüzde olduğu gibi İnlice’de istenecek kızın evine sabahtan iki güngörmüş kadın gönderilirmiş. Bu kadınlar genellikle komşu ya da akraba olmaktadır. Bunlar kız evine akşama dünürcü geleceğini haber verir. Akşama erkek tarafı genellikle üç kişiyle kızı istemeye gider. Bu istemede erkek tarafından anne baba ve bir komşu ya da akraba yer alır. Kız verilinceye kadar gidilen tüm istemelerde damat götürülmez. Yine eskiden ve günümüzde olduğu gibi kız istemeye yatsıdan önce gidilmektedir. Erkek tarafı karanlık çöktükten hemen sonra kızın evine gider. Bunun sebebi ise herkes o saatte yemekte olduğu için, kimin nereye gittiğinin görülmemesidir.

İnlice’de kızlar ilk istemede verilmez. Kız verilecekse bile en az 3 – 4 kez istenmeye gidilmektedir. Sebebi ise kızın naza çekilmesi ve oğlan evine kızı vermeye dünden razılarmış gibi görünmemektir.

Kız tarafı kızı vermeyecekse bile olmaz deyip kestirip atmaz. Kızımız daha küçük ya da daha evlendirmeyi düşünmüyoruz gibi bahanelerle oğlan tarafına bu işin olmayacağını anlatmaya çalışır. Kızı vermeye niyetleri varsa biz bir düşünelim derler. Bunun üzerine oğlan tarafı 3 – 4 kez daha kızı istemeye gider.

Kız verilinceye kadar kız tarafı oğlan tarafına hiçbir şey ikram etmez. Oğlan tarafı da kızı istemeye giderken hiçbir şey götürmez. Üçüncü dördüncü istemede kız verildikten sonra damat tarafına bir şeyler ikram edilir. Eskiden şerbet ikram edilirken günümüzde çay, kahve gibi şeyler ikram edilmektedir. Kız verildikten birkaç gün sonra damatla birlikte oğlan tarafı ağız tadı yemeye gider. Ağız tadıyla birlikte nişan evresi başlamış olur.

Nişan

Eskiden bir isim altında toplanan nişan törenleri yokmuş. Nişan bazı törenlerin ardı sıra yapılmasıyla takılmış sayılırmış. Başta kız istenir, sonraları da söz kesilir, ağız tadı yenir, dua yapılır, ardından da el öpmesi adında törenler sırasıyla gerçekleşir ve genç çift nişanlı sayılırmış.

Nişan töreni, şerbet kız ve oğlan evinin birlikte anlaşacakları bir günde yapılır.

Günümüzde ise nişan adında tören yapıldığı gibi yine eskiden de olduğu şekilde kız istenimi, söz kesimi, ağız tadı, el öptürmesinin yanı sıra nişan bir isim altında yapılmaktadır.

Nişan töreni asıl olarak şu törenlerin ardı sıra yaşanmasıyla oluşur. Bunlardan ağız tadıyla başlayacak olursak ağız tadında kız istenir kız verilince aradan en geç 1 hafta geçmeden bu tören yapılır.

Eskiden ağız tadına 2-3 veya 6-7 kişi oğlan evinden kız evine gelirmiş kız evi sadece çay ikram edermiş.

Günümüzde ise ağız tadına oğlan evinden kalabalık bir grup gelmektedir. Ağız tadında refah seviyesinin yükselmesi ve yoksunluğun azalmasına bağlı olarak ikramlar çeşitlenmiş oğlan tarafının getirdiği lokum bisküvi elvan şekeri günümüzdeki ikramlık şekerler ikram edilmektedir. Kız tarafı da çay ve kahve sunmaktadır. Bunlar bir sinide toplanıp sonra da hep beraber yenmektedir.

Eskiden oğlan tarafı kıza bırakıntı yani hediye getirirmiş. Getirilen bırakıntılar 2 metre pazen kumaş, 2 tane çalık yani eşarp, elvan şekeri, alabilirlerse şalvarlık.

Günümüzde bu hediyeler yoksunluğun azalmasıyla oldukça çeşitlenmiş bunlardan bir kaçından söz edersek eşarp, elbise, ayakkabı, kenarları örülmüş havlular gibi devam etmektedir.

Oğlan tarafının getirildiği ve kız evinin de sunduğu ikramlar yenilip içildikten sonra ağız tadı maksadına ulaşır sonrada dağılınırmış.

Ağız tadından sonra köy ağzına göre dova yani dua töreni yapılırmış. Bu tören ağız tadından sonra pek gecikmeden ailelerin belirlediği bir tarihte yapılırmış. Bu eskiden nişanın yerine yapılan törendir.

Bu törene dua denilmesinin sebebi oğlan evinde dua günü verilecek olan şerbet hazırlanır. Bu şerbet kazanlarda soğuk suyun içine şeker ilave edilmesiyle yapılırmış. Ayrıca eskiden bu şerbete renk versin diye elvan şekeri atılırmış. Bu şerbet yapıldıktan sonra kazanların ağzı kapatılırmış. Sonra köyün hocası çağırılır ve hoca dua okurmuş. Dua okununca şerbetin ağzı açılır o an oğlan evinde yakın akrabalar ve komşulardan bir kaçı bulunurmuş onlara bu şerbetten ikram edilirmiş. Sonra şerbetin ağzı tekrar kapatılırmış. Bu törene dua denmesinin sebebi bu yapılan işlemlerdir.

Eskiden nişan yerine yapılan dua da sadece şerbet ikram edilirmiş. Şerbet tarçınlı bulunursa da limonlu da olabilirmiş.

Günümüzde ise şerbet yerine nişanlarda konsantre yani yoğunlaştırılmış meyve suları verilmektedir. Ayrıca lokum bisküvi ikramlık şeker sunulmaktadır.

Eskiden dua töreninde yapılan şerbeti dağıtmak ve kız evine götürmek için damadın teyze hala dayı amcasının erkek çocuklarından yani kuzenlerinden 6-7 veya 15-20 kişi seçilerek şerbetçi takımını oluştururlarmış. Bu şerbetçi takının arasından kahveci şeçilirmiş.4 Şerbetçi takımının kıyafetleri üzerlerinde çuva pantolon, çuva içlik, sarka adında yelek, başlarında fes, onun üstünde de ipek poşu, ayaklarında örgü tozluk çorap bulunan çuva urba adındaki giysileri giyerlermiş.

Dua ile ağzı açılan şerbet akşam güğümlere ve ibriklere doldurulurmuş. Şerbetçi takımı kız evine götürmek üzere ayrılan güğüm ve ibrikleri alırlar heybelerine koyarlarmış. Yanlarına bardaklarını da alırlarmış.

Şerbetçi takımı kız evine giderlerken silah atarlarmış. Kız evine vardıklarında kızevinde gelinin akrabaları ve kız arkadaşlarından oluşan gruptan birkaç kız bu güğümleri alıp kızevine dağıtırlarmış.5 Eskiden de günümüzde de olduğu gibi nişanda yemek verilmezmiş. Eskiden sadece kız evine gelen şerbetçi takımına yemek ikram edilirmiş.5

Yemek yenildikten sonra şerbetçi takımının içinden seçilen kahvecinin kız evinde yaptığı kahve içilirmiş.

Buarada oğlan evinden getirilen bardak ve kupalar kız evinden birileri tarafından saklanır ve oğlan evinden para, bahşiş istenip bardakların kurtarılması istenirmiş.

Gelin kız ve gelin kızın sözlü arkadaşları büyük urba denen kırmızı üzerine beyaz çubuk desenli kolları ve yakarlından aşağı inen yeşil şeritli, aynı desen şalvarı, sarka denen ceketi, başına çeki altın ve üstüne bürümet denen çiçekli eşarp onun üstüne de çalık denen bele kadar inen kırmızı örtü takılan büyük urbayı giyerlermiş.

Bu gelenek hala devam etmektedir. Günümüzde nişanlarda gelin kız ve sözlü kızlar bu kıyafeti giymektedirler.

Bu duada yüzük kaynana ve elti tarafında kıza takılırdı. Atiye Dönmez’e göre eskiden yoksulluk vardı ve altın yüzük hemen hemen takılmazmış. Genellikle gümüş ya da bakır yüzük takılırmış. Atiye Dönmez’e de gümüş yüzük takılmış.

Eskiden yüzük takımında kız ve erkek biraraya gelmezlerdi. Gelinin yüzüğüne kaynana ya da elti takardı. Erkeğin yüzüğünü de babası takardı.

Günümüzde ise nişanda kısa bir süreliğine damat bayanların eğlendiği yere gelir ve yüzüklerini hoca dualar okuyarak takmaktadır.

Damadın yüzüğünü kız tarafı, gelinin yüzüğünü de erkek tarafı alır. Bu gelenek geçmişte ve günümüzde de devam etmektedir.

Eskiden duanın akşamında şerbetler ve kahveler içilip, yemek yenip, yüzükler takıldıktan sonra gelin kızı arkadaşlarından biri evine götürürdü. Orda geç vakte kadar tabla çalınıp kaşık oynanırdı. Eskiden şerbetçi takımı ve kahveci şerbetleri verip boş kapları aldıktan sonra oğlan evine geri dönerlermiş. Oğlan evine dönerlerken de kız evinden 1-2 çiçek ve 2 bağlam süpürge götürürlermiş.

Oğlan evine gelindi mi damat odanın ortasına oturtulur içebildiği kadar şerbet ikram edilirmiş. Ardından şerbetçi takımından bir kişi omuzlarına biner damada sökül paraları diye bağırarak damattan bahşiş isterlermiş. Bahşişi alınca inerlermiş.

Sonra eğlenmeye başlarlarmış. Köyde tabla, cura, saz gibi müzik aletlerini çalmasını bilenler çalar davetlileri coştururlarmış.

Sonrada şerbetçi takımı ve damat başka bir eve giderlermiş. Hem damattan aldıkları bahşişi paylaşır, hem de dinlenirlermiş.

Sonrada kız evindeki ve oğlan evindeki davetliler dağılırlar dua töreni bitermiş.

Böylece nişanım asıl aşaması olan dua yani köy ağzıyla “dova” tamamlanırmış.

Daha nişan aşaması bitmedi. Şimdide duanın ardından el öptürmesi adında bir tören daha duadan kısa bir süre sonra gerçekleşirmiş. El öptürmesi kız evinde olan ve sadece bayanların katıldığı bir törendir. Ogün konu komşu, kız ve oğlan enin akrabaları okunur yani davet edilir. Gelin kız ve sözlü kızlar büyük urba adındaki kıyafeti giyerler.

Gelenlere sofralar kurulur. Eskiden verilen yemeklerde kuru ve kurutulmuş yeşil fasulye, taze fasulye, kurutulmuş kabak, taze kabak, bakladan yapılan yemekler, bulgur pilavı, ilane yani lahana ve yaprak sarması, yoğurt ve bamya çorbası, erik ve üzümden yapılan hoşaflar, sütlü yani sütlaç ve baklava olurmuş.

Günümüzde ise bu liste refah seviyesinin yükselmesiyle oldukça çeşitlenmiş. Saydıklarımızın yanı sıra pirinç pilavı, et yemekleri, hamur işi ve çeşitli şerbetli tatlılarla zenginleşmiştir.

Yemek yendikten sonra yemek sofrası kalkmadan ortaya boş bir sini getirilirmiş. Boş sininin içine bırakıntılar atılırmış.

Eskiden çiti denen kumaş, pazen, çalık, peşkir yani havlu, bürümet denen çiçekli eşarp, gücü yeten varsa şalvarlık getirilirmiş.

Günümüzde de bu adet devam etmektedir ve hediyeler oldukça çeşitlenmiştir. Eşarp, şalvarlık, mutfak eşyası bunlardan bazılarıdır.

Sonra eğlence olur tabla çalınıp kaşık oynanırmış. Günümüzde genelde müzik setlerinin çaldığı şarkılarla oynanmaktadır.

Gelin kızın akrabalarından biri kızlar kaçmasın birlikte eğlensinler diye kapıyı tutarmış. Sonra gelin kız sağdan ve kaynanasından başlamak üzere herkesin elini öpermiş.

Böylece nişanının son aşaması olan el öptürme töreni de biter artık kız nişanlı sayılırmış.

Günümüzün nişanları ise ağız tadı ile başlıyor. Günümüzde ağız tadında lokum bisküvi ikramlık şeker çay ve kahve ikram edilmektedir.

Günümüzde köyde nişanlar köyün belediye tarafından yapılan düğün salonunda yapılmaktadır. Bu nişanlar hoca eşliğinde ve dini bir sohbetle yapılanı ya da eğlenceli yani oynamalı olarak yapılanı da vardır.

Günümüzde de gelin kız ve sözlü kızlar büyük urba adındaki geleneksel elbiseyi giyerler.

Erkekler düğün salonunun aşağı katında, bayanlar ise bir yukarı katta bulunmaktadırlar.

Nostalji olsun diye tabla çalınıp kaşık da oynanırmış. Günümüzde teyp ve müzik setiyle oyun havaları ve popüler şarkılar eşliğinde eğlenilmektedir. Günümüzde düğün salonunda gelen davetlilere meyve suyu, lokum, bisküvi ikram edilmektedir.

Bayanların yanına yüzükler takılacağında damat gelir hocanın okuduğu duanın ardından yüzükleri takmaktadırlar. Kız ilk kaynanadan başlayıp kayın peder ve tüm akrabaların ellerini öpmektedir.

Damat da bu sırayı takip ederek ellerini öpmektedir.

Sonra gelin kız oynatılır ve gelin kıza para takmaktadırlar.

Nişana akrabalar çeşitli hediyeler getirirler. Yakın akrabalar çeyrek altın takarlar.

Akşam başlanır nişan geç saatlere kadar sürer ve sonra dağılınır.

Gelin kız arkadaşlarını evine götürür orda çetnevir denen kuru yemişler içecekler içilir eğlenilir ve o gece orda kalınır.

Kız evi nişandan sonra oğlan evine, damada, gayınna ve gaynataya dürü götürür.

Bu bohçanın içinde kaynanaya çalık şalvarlık kıyafetler kayın pedere gömlek çorap atlet, damada çorap gömlek atlet gibi daha çeşitlenebilen hediyeler bulunmaktadır.

Bu hediyelerin yanı sıra yemek de götürülür. Bakla sarma yoğurt çorbası börek veya gömbeden sadece biri götürülür.

Oğlan evinin üzerindeki yük hayli ağırdır. Düğün oluncaya kadar geçen bütün bayramlarda kız evine bayramlık götürülür. Kurban bayramında kurbanlık koç süslenerek yanında çetnevir düzülerek gönderilir. Ev görme, ev temizliği günlerinde gelin kız ve arkadaşları temizliğe yardımcı olmaları istenir ve çeşitli armağanlar verilir.

Böylece günümüzdeki nişanlarda sona ermiş genç çift nişanlanmış olur.

 

Mehr

 

Köyün ihtiyarlarına göre İnlice de başlık parası diye bir uygulama olmamış ve günümüz de de yoktur. Başlık parası yerine kıza mehr verilir. Altın, halı, kilim, yorgan gibi ev eşyası olabilmektedir. Bunların dışında mendue adı verilen uçlarına altın takılan başlıkda mehr olarak veriliyormuş .

Mehr olarak verilen halı ve kilim önceleri köyde dokunurmuş fakat günümüzde bu ihtiyaçlar ulaşımında kolaylaşması nedeniyle Konya’dan karşılanmaktadır. Mehr söz kesiminde belirlenir. Altın takmak mecbur eğer altın takılmazsa tarla verilebilir. İnlice’de mehr miktarı değişmektedir. Mehr 20 altınla 10 altın arsında değişiklik göstermektedir. 1958 de evlenen 75 yaşındaki Ömer Tosun Âlime Dalgıç’la evlenirken mehr olarak 25 sarı lira ve mendue takmıştır . 1945 yılında evlenen 76 yaşındaki Mehmet Bozkurt Emine Akgedik ile evlenirken 20 sarı lira ve gümüş bel kuşağı takmıştır . 1988 de evlenen 44 yaşındaki Mustafa duran ise 10 altın ve gümüş bel kuşağı takmıştır .

İnlice de eskiden günümüze karda gelen mehr geleneği gümüş bel kuşağıdır. Günümüzde de halen devam etmektedir, ayrıca altın olarak da günümüzde 9-10 altın mehr olarak verilmektedir .

 

Düğün

Eskiden İnlice de düğünler söz kesildikten en geç 1 yıl en erken 4-5 ay içinde güz aylarında yapılmaktaydı. Günümüzde de güz ayında yapılsa da yılın çeşitli dönemlerinde düğünlere rastlamak mümkündür. Eskiden düğünler genellikle Salı yada çarşamba gününden başlar Perşembe öğleden sonra biterdi. Gelinin Perşembe günü çıkarılmasının nedeni de dini inançtan ötürüdür. İslamiyet’e göre Perşembe günü dini açıdan önemli bir gündür. Perşembe günü cuma gününün arifesi olduğundan gelinin bu gün çıkarılması uygun görülmektedir. Zamanın ve şartların etkisiyle günümüzde düğünler Cuma günü başlar ve Pazar öğleden sonra sona erer.

 

Düğünün ilk günü erkek evinde et kesilir düğün için son hazırlıklar yapılırdı. İlk gün olmasından ötürü genellikle erkek tarafının yakınları ve komşuları düğünde bulunur düğün sahiplerine yardımcı olurlardı. Düğün için dışardan gelenler varsa bunlar düğün evinin yakın akrabalarında, komşularında ya da köy odalarında misafir edilirdi. İlk gece kendi aralarında eğlenir çetnevir yerlerdi. Düğünün ikinci günü bir erkeğe ‘yömiye’ verilir. Bu kişi köydeki her kapıyı çalıp ‘falancanın pilavı var’ diyerek köy halkını düğüne davet ederdi. Yine düğün sahiplerinin yakını olan bir ‘kadın’ tüm evleri dolaşır ve köyün kadınlarını pilava davet ederdi. Günümüzde de bu durum böyledir. Pilava herkes davet edildiği gibi davet edilen herkeste gelirdi. Gelmeyen ayıplanmaz ama daha sonra düğün sahibine mazeretini bildirirdi.

 

Pilavın kapağı imamın duaları eşliğinde ve kaynatanın pilavı pişirenlere verdiği bir miktar parayla açılırdı. Erkekler düğün gününün ikinci günü ikindi vakti kadınlar ise gelinin baba ocağından ayrılacağı günün sabahı yemek yerlerdi. Bu yemekte bulgur pilavı, et, kuru fasulye, ayran çorbası, hoşaf gibi yiyecekler olurdu. Şimdilerde ise bulgur pilavının yerini pirinç pilavı almış ve bu yemeklere bamya çorbası, yaprak sarması, helva gibi yiyecekler eklenmiştir. İçecek olaraktan soğuk şerbet ikram edilmekteydi. Günümüzde bu çeşitlenmektedir. Ayrıca eskiden bu yemek, düğün evinde verilmekteyken günümüzde ise genellikle düğün salonunda verilmektedir.

Yemek faslı bittikten bir vakit sonra gelin evine gidilir. Gelin evine gelen misafirlere şerbet ikram edilirdi. Bir vakit sonra kına merasimi yapılırdı. Gelin siyah çizgili ipli ipek giyerdi. Üzerine pullu yazma örtülürdü. Kınayı genellikle gelinin bir yakını yakardı. Başka birinin kına yakmasına pek sıcak bakılmazdı. Bunun nedeni büyüden ve muskadan korkulmasıdır. Eskiden kına evine sadece kadınlar giderlerdi. Ama şimdilerde erkekler de boy göstermektedir.

Kına merasiminden sonra takı merasimi başlardı. Erkek evi kıza gümüş kemer yapardı. Bu gücü yeten herkesin alması gereken bir takıydı. Bu kemer hâlen takılmaktadır. Bundan başka sekiz ila 15 arası mendune yada sandıklı dedikleri altın takarlardı. Muhtemelen bu altının ortası delikti. Günümüzde sarı altın takılmaktadır. Düğünün masrafları bütçeye göre olduğu gibi takıların az yada çok oluşu yine bütçeye bağlıdır. Takılar genelde geline takılırdı. Damada ise bir elbise takımı yapılır. Ayrıca günümüzde bazı akrabalar takı takmaktansa buzdolabı, çamaşır makinesi, kanepe yada yatak takımı gibi ev eşyaları almaktadır. Bu da daha önce konuşularak yapılan yeni bir adettir.

Bu günün sabahı ya da bir gün evvel kız tarafı daha önce hazırlamış olduğu ve içinde çorap,mendil, çalık,havlu, tozluk bağı gibi eşyaların konulduğu bir hediye bohçası hazırlardı. Bu bohçaya ‘dürü’ denmektedir. Bunu kız evinden birkaç kadın götürür. Erkek evi de bu hediyeleri karşılıksız bırakmak istemez ve getirenlere para verirdi.

Eskiden kadınlar ve erkeler ayrı mekanlarda eğlenirlerdi. Kadınlar kendi aralarında def çalıp şarkı söylerlerdi. Defi çalıp söyleyen kadınlara delikanlı başı denmekteydi. Erkekler ise Konya merkezden yada Seydişehir ilçesinden gelen ‘‘abdalların’’ cümbüş, cura kemençe, darbuka eşliğinde söylediği ‘Gök fasulye yedi bucuk lira, hem kaynasın hem oynasın’ gibi şarkılarla oynarlardı. herkes çalgıcı getiremezdi. Maddi olanakları yeterli olan aileler bu çalgıcıları getirirdi. Teknolojinin gelişimiyle birlikte bu çalgıcılara rağbet eden pek kalmamış onların yerini kaset çalarlar almıştır. Oynanan oyunlar ise, Konya havası olarak bilinen kaşık oyunlardır. Ayrıca deve oyunu da oynanmaktaydı. Bu oyun iki kişinin yerlere sürtünen bir çulun altına girmesi ve başına ot dolu bir tuluğun yapılmasıyla oynanırdı. Şimdilerde bu oyun oynanmamaktadır.

Kına gecesinden sonra düğünün üçüncü günü gelin, günlük kıyafetiyle, Allah’a ısmarladık demek ve helallik dilemek için akrabalarını dolaşırdı. Bu ziyarette varsa yengesi yoksa kız kardeşi yahut yakın bir akrabası bulunurdu. Ziyaretler sonlanınca, kız eve döner ve gelen misafir kadınlarla otururdu.

1-2 saat sonra erkek evinden gelini giydirmeye gelirlerdi. Gelini oğlan evinden elti yada damadın amca kızı yada dayı kızı bir odaya toplanan tüm kadınların önünde giydirirdi. Geline buluz, ve hurşidi yada meydane şalvarını daha önce giymiş bir şekilde giyinmeye dururdu. Sırasıyla sarka, enterik, alını, takkesini giydirirler. En son al cibindirik örtülür. Cibindirik kırmızı bir örtüdür. Gelinin üstüne örtülen bu bezin altına damadın yengesi de girer. Yani iki kişinin girebileceği şekildedir. Günümüzde de hemen hemen her düğünde bu al cibindirik giyilir. Fakat gelin Konya yada başka bir şehre gidecekse beyaz gelinlikte giydiriliyor. Güveyi de imam dualar eşliğinde giydirirdi. Güveyin kıyafeti bir pantolon ve gömlekten ibarettir.

Öğlen erkek tarafının diğer mensupları gelir. Kaynata, kapıyı tutan gelinin akrabalarına para verip kapıyı açtırır. Sonra o önde çelebi arkada içeri girerler. Gelin ve damadın yengesinin altında bulunduğu al cibindiriğin ucundan tutup gelini dışarı çıkarır. Bu arada çeyiz ata bindirilmeden evvel yine kız evinden birileri çeyiz sandığının üzerine oturur. Bunları çeyiz sandığından kaldırmakta kaynatanın görevidir. Kaynata bu görevini verdiği parayla tamamlamış olur. Oğlan evinin getirdiği çeyiz sandığının içini kız evi büyük ve küçük boyda seccadeler, çoraplarla el işi örgülerle, havlularla doldururlardı. Bunun yanı sıra 5-6 tane yastık,yünden minderler ve çeşitli ev eşyaları olurdu. Günümüzde bunlar aynen olmakta birlikte yün minderlerin yerini sünger minderler almıştır.

İmamın duasından sonra gelin yeni evine doğru yol alır. Silahlar patlardı. Gelin gözünde yaşlarla yeni ocağına kadar yola dökülürdü. Gelinin yürütülme sebebi ise günahlarının döküleceği inancıdır. Bir yandan gözyaşları bir yandan günahları dökülen gelin bir yandan da elindeki buğday tanelerini yollara bir bir döküp gittiği yere bereket götürürdü. Yolda çeyiz sandığını taşıyan atın urganından tutarlar ya da düğün alayının önüne ip gererler. Kaynata para vermedikçe yol vermezler. Günümüzde zaman zaman gelini arabaya bindirip götürülmektedir.

Gelin geldiği zaman damat sağdıcıyla birlikte evin damında bekler. Gelin kapıya geldiği zaman üzerinden aşağı leblebi üzüm nohut taneleri ve demir para atar. Bu da yine bereketi simgeler. Gelin tam kapı ağzındayken bu sefer de kaynanası yere içi su dolu bir toprak testi atar ve bu testi kırılır. Böylelikle hem ayağı uyurlu gelir hem de kaynanasından çekinmesi gerektiğini anımsamış olurdu.

Gelin eve girdikten sonra güveyi, çoban denilen yakın bir arkadaşıyla birliktr yakın akrabalarını ziyarete çıkar. Bu ziyarette sağdıçta yanında olurdu. Her ziyaretin sonunda yakın akrabaları cebine para sıkıştırırlardı. Damat bu ziyaretleri de bitirdikten sonra çoban olarak adlandırılan yakın arkadaşı tarafından alınır o gün yatsı namazına kadar misafir edilirdi. Bu misafirlikte damadın yakın arkadaşları da bulunurdu. Damat için yemek hazırlanır, çay ve kahve pişirilirdi. Gelinde bu arada evde olur gelen misafirlerin ortasına oturulurdu. Kolu komşu gelini görmeye gelir ve kimisi de oynamaya devam ederdi. Yatsı namazı eda edildikten sonra güveyi arkadaşları tarafından gerdeğe sokulurdu. Gelin güveyiden yüz görümlüğü almadıkça konuşmazdı. Bu yüz görümlüğü eskiden altınken şimdilerde paradır.

Gün ışıyınca sağdıç, güveyi alıp eve götürür. Evde yedirir içirir. Bu arada da gelinin akrabaları gelir. Damat Cuma namazından gelene dek gelinin yanında duru eğlenmeye devam ederler. Ama güveyi gelmeden de giderler. Böylelikle düğün sona ermiş olur. Günümüzde de İnlicedeki düğünlerde eskiye nazaran değişen pek bir şey yoktur. İnlice halkı bu adetlerini olduğunca devam ettirmektedir.

Kız Kaçırma

İnlice kasabasında eskiden olduğu gibi günümüzde de kız kaçırma olayına rastlanmamaktadır. Ancak bununla birlikte iki tarafında rızasına bağlı olarak kaçırma olayları geçmişte ve günümüzde nadir de olsa yaşanmıştır.

Az da olsa yaşanan bu kaçma olaylarının sebebi ise genellikle; ailelerin ve özellikle de kızın ailesinin bu evliliğe karşı çıkmasından ve erkek tarafını beğenmemelerinden ileri gelmektedir. Kızın ailesi kimi zaman karşı tarafın maddi açıdan yetersiz olduğunu düşündükleri için, kimi zamansa damat adayında aradıkları özellikleri bulamadıkları için kızlarını vermek istememektediler. Bazen bu nedenlere iki ailenin birbirleriyle olan olumsuz ilişkileri, bazen de gencin işsiz olması eklenmektedir.

Nitekim köyde yaklaşık 5 yıl önce yaşanan kız kaçırma olayı; ailenin kızlarını işsiz damat adayına vermek istememesinden ve bu sebeple evlenmelerine mani olmalarından kaynaklanmaktadır. Ailelerin karşı çıkması üzerine birbirini seven çift aralarında cep telefonu arayıcılığıyla anlaşarak kaçma olayını planlamışlar ve ertesi gün sabahın erken saatlerinde belirledikleri yerde buluşarak, şehir merkezine, gencin bir akrabasının yanına kaçmışlardır.

 

Köyde yaklaşık 1 yıl önce yaşanan son kız kaçırma olayında ise yine kızın ailesi kızlarını sevdiği gence vermek istememektedir. Bunun sebebi ise; gencin bedensel engelli olmasıdır. Köyde bir tanıdık vasıtasıyla tanışan çift birbirlerine ilk görüşte aşık olmuşlar ve genç erkek sevdiği kızı ailesinden istetmiştir. Ancak istediği cevabı alamadığından sevdiği kızla anlaşıp onu Konya merkez ilçesine kaçırmıştır.

 

Her iki kaçma olayında da aileler aradan belli bir süre geçtikten sonra evlatlarını affetmişler ve evlenmelerine izin vermişlerdir. Kaçan çiftler ise genellikle şehir merkezine bazen de komşu köylere kaçmakta ailelerinin kendilerini affetmesiyle köylerine geri dönüp buraya yerleşmektedirler.

 

Daha önce de belirttiğimiz gibi köyde zorla kaçırma olayı geçmişte ve günümüzde hiç yaşanmamıştır. Ancak İnlice kasabası sakinleri; civar köylerden birinde meydana gelen bir zorla kaçırma olayına şahit olmuşlardır. 74 yaşındaki Emine Çelik’ten aldığımız bilgilere göre; vaktiyle civar köylerden birinde yaşayan bir geç yine kendi köyünden bir kıza âşıktır ve kızı ailesinden istetmektedir. Ancak birkaç kez istetmesine rağmen red cevabı almıştır. Ailenin kızlarını gence vermemesinin sebebi ise kızın oğlanda gönlünün olmamasıdır. Ancak gencin kızdan vazgeçmeye niyeti yoktur. Öyle ki söz kez istemeye gittiklerinde kızın ailesine “siz gönül rızasıyla vermezseniz bende zorla kaçırırım” demiş ve bu sözünden birkaç gün sonra arkadaşlarıyla yaptığı plan çerçevesinde kızı evlerinin önünden zorla alıp dağa kaçırmıştır. Genç delikanlı, kızı dağlarda 2 gün alıkoyduktan sonra İnlice köyüne, buradaki bir yakınının yanına getirmiştir.

 

İnlice de kaldıkları bir haftalık süre zarfında genç, sevdiği kızın gönlünü almayı başarmış ve onu evlenmeye ikna etmiştir. Başta bu durumu kabullenmek istemeyen kızın ailesi ise kızlarının da gönlünün olduğunu görünce evlenmelerine müsaade etmişler ve bunun üzerine çift İnlice’den ayrılarak köylerine geri dönmüşlerdir. Ancak aile kızlarını affetse de bu çifte düğün yapılmamıştır. Edindiğimiz bilgilere göre zorla kaçırılan kız şimdi bu evliliğinde gayet mutludur ve 7 tane çocuğu vardır.

İnlice kasabasında yaşanan kız kaçırma olaylarının ardından aileler önce bu durumu kabullenemez ve evlatlarını affetmezler. Ancak aradan çok fazla zaman geçmeden yumuşarlar ve kızlarını bağışlarlar. Buna karşın inlice kasabasında kaçarak evlenen çiftlere sonradan düğün yapılmaz.

 

Bayramlar

 

Kaşgarlı Mahmud´un tesbitine göre bayram kelimesinin aslı Farsça berzem/bezrâm olup “sevinç ve eğlence günü” anlamına gelmektedir.

Bayramlar dini ve milli olak üzere iki grupta incelenir:

 

a-) Dini Bayramlar

Dini bayramlar denilince akla ramazan ve kurban bayramı gelmektedir:

İnlice´de ramazan bayramında hazırlıklar arefe gününden önce başlar. Ramazan ayı girmeden üç ayların içinde maddi durumu yerinde olan aileler etlik hazırlar. Etlik, beslenen küçükbaş hayvan yahut kurban bayramına kadar et ihtiyacını giderecek şekilde büyükbaş hayvandır. Bu eski bir uygulama olmakla birlikte günümüzde de uygulanmaktadır. Bu dönemde köy dışından anne ve babalarını ziyarete gelen İnliceliler bulunmaktadır. 82 yaşındaki Vehbi Çelik´ten aldığımız bilgilere göre çocukluğunda şehir dışında çalışan kişiler mevsimlik işçilerdi. Bu sebeple gelen çok azdı. Ahmet Aydın´dan aldığımız bilgilere göre ise şu anda İnlice dışında Konya, İzmir, Manisa, Aydın gibi yerlerde toplam 1500´e yakın hane bulunmakta ve bayram zamanlarında köy olabildiğine kalabalıklaşmaktadır. Durumu iyi olan ailelerin hazırladığı etlik Arefe gününe birkaç gün kala kesilir.

Arefe günü eskiden sabah erken kalkılarak bayram temizliği yapılırmış. Şimdi ise teknoloji nedeniyle temizlik daha çabuk olmakta ve ramazan ayında her an yapılabilmektedir. Bayram gününe hazırlık amacıyla durumu iyi olan aileler bu günde etin yanısıra sarma, dolma, çorba, baklava yaparlarmış. İnlice dışından gelen İnliceliler arefe günü ikindi vakti havanın durumuna göre akrabalarının mezarlık ziyaretine gidip fatiha okurlar.

Bayram günü sabah erkenden kalkılır.Erkekler sabah namazına camiye giderler.Ardından vaaz dinlerler. Bayram namazı vakti namaz kılarlar. Eskiden camilerde bayramlaşılır, tokalaşılırdı. Fakat köyün gençleri arasında camide bayramlaşıldığı için büyükleri ziyaret etmesek de olur şeklinde inanış yayılmış ve köyün gençleriyle yaşlıları arasında kopukluk meydana gelmiş. Yaşlılar bu yüzden camide eskiden tokalaşmak ve bayramlaşmak istememişler. Son dönemin cami imamları camide tokalaşmak geleneğini tekrar başlatmış. Camiden çıkıldıktan sonra topluca mezarlığa gidilir. Fakat toplu olarak girilmez. Hoca dışarıdan yasin,fatiha, ihlas, nas, felak surelerini okur ve dağılmak isteyenler dağılır. Dağılmayanlar yakınlarının başına gelerek ayrıca dua eder. Eskiden her mahallenin bir odası bulunur ve o mahalleli o odaya bayram günleri toplanırmış. Durumu iyi olanlar arefe günü hazırladıkları dolma, sarma, çorba, baklavayı odalarda büyüklü küçüklü, gençli yaşlılı, fakir zengin ayrımı olmadan birlikte yerlerdi. Şimdi bu gelenek kalkmıştır.Eskiden bayramlarda pişi pişirirlerdi. Pişi şimdiki bazlama dedikleri ekmeğe benzeyen tavada yapılan yağlı ekmektir. Bişirilen pişiler çoğunlukla çocuklara olmak üzere köylüye de dağıılırdı. Şimdi bu da kalkmıştır.

Kurban bayramlarında da ramazan bayramında yaşananların çoğunluğu uygulanmaktadır. Köylüler beslediği hayvanları dışarıdan gelen yakınlarıyla kesmektedir.

 

b-) Milli Bayramlar :

 

Okul müdür yardımcısı Osman Necmettin SELVİ’den aldığımız bilgiye göre belediye başkanı, mahalle muhtarları, öğretmenler, öğrenciler ve halkın katılımıyla okulda kutlanmaktadır. En fazla coşkuyla kutlanan törenler 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramıdır. Okunacak şiirler ve yapılacak törenlerin provası yaklaşık bir ay önce öğrencilere öğretmen tarafından yaptırılmaktadır. Kutlama sabah saatlerinde okulda başlamaktadır. Kasabalılar meydanda toplanıp okula giderler. Belediye Başkanı’nın konuşmasıyla başlar.Daha sonra öğrencilerin gösterileriyle devam eder.Müdür yardımcısı Osman Necmettin SELVİ geçen sene 23 Nisan’da öğrencilere yöresel kıyafetler giydirerek bir defile düzenlediğini söylemektedir.

 

Milli Bayramlarda halk evlerine, esnaflar dükkanlarına Türk bayrağı asıyorlar .

 

Aşure

İnlice kasabasında eskiden olduğu gibi günümüzde de aşure Muharrem ayı girince Cuma günleri yapılmaktadır. Ancak yine de köylü kadınlar aşureleri farklı günlerde yapmaya özen göstermekte, aşurelerini gün aşırı yapıp dağıtmaktadır. Bunun sebebi; herkesin evinde aynı gün aşure pişmemesini sağlayarak dağıtılmak amacıyla fazlaca yapılan aşurelerin bozulmasını engellemektir. Her hane yaptığı aşureyi kendi mahallesindeki komşularına dağıtır ve bu birkaç gün boyunca devam eder. Böylece her gün evlere taze ve leziz aşureler girmesi sağlanmış olur.

Köylü kadınlardan aldığımız bilgilere göre geçmişle bugün arasında aşurelerin yapılışı bakımından pekte bir fark görülmemektedir. Eskiden olduğu gibi günümüzde de köylü kadınlar aşurenin içine; erik, kayısı, incir, elma gibi meyve kuruları ile buğday, nohut Kuru fasulye gibi bakliyatlar katmaktadırlar. Bunun yanında İnliceli kadınlar aşurenin içine farklı olarak kıyma koyduklarını belirtmektedirler. Kıymanın aşureyi daha da güzelleştirdiğini söyleyen 72 yaşındaki Emine Çayır; kıymanın çok konulmamakla birlikte sadece tat katması için konulduğunu belirtmiştir. Önce tencerede kıymanın kavrulması ve sonra üzerine diğer malzemelerin eklenmesiyle elde edilen aşure; son olarak susam, ceviz ve nar ile süslenerek komşulara dağıtılmaktadır.

 

Mevlid

Köyde eskiden olduğu gibi günümüzde de mevlitler genellikle evlerde yapılmaktadır. Ancak bazı durumlarda isteğe bağlı olarak camilerde de yapıldığı görülmektedir. Genellikle mevlitlerin yemekli olacaksa evde, yemeksiz olacaksa camide yapıldığı görülmektedir. Evde yapılan mevlitlerde; yemekler gündüzden ev sahibi olan kadın ile ona yardım eden kardeş, görümce gibi yakın akrabaları tarafından hazırlanmaktadır. Eğer ev sahibinin yakın akrabası yoksa yemeklerin hazırlanmasına bazen komşularının yardım ettiği de görülmektedir. Hazırlanan yemekler genellikle; etli pilav, bamya ve yoğurt çorbası ile kara helvadır. Bütçesi olan mevlit yemeklerini biraz daha çeşitlendirip dolma, sarma, nohut, baklava, börek gibi ikramlarda da bulunabilmektedir.

 

Yemekler misafirlere akşam namazından ve mevlit okutulduktan sonra ikram edilmektedir. Yemekler “oymak” adı verilen sinilerde ikram edilir ve her siniye yaklaşık 8 kişi oturur. Yemekler yendikten sonra misafirlere şerbet ve lokum ikramı yapılarak tören sona erer.

 

Camilerde yapılan mevlitlerde de törenin bitiminden sonra misafirlere şerbet ve lokum ikramı yapılmaktadır. İnlice kasabasında mevlitler genellikle biri vefat ettiğinde vefatının 52. gecesinde, yeni bir ev alındığında, asker uğurlamasında ve hacca giden olduğunda okutulmaktadır. Bununla birlikte köyde bebek mevlitleri yapılmamaktadır.

 

Sünnet

Erkek çocuklarının üreme organının ucundaki derinin çepeçevre kesilme operasyonuna sünnet denir. Sünnet sırasında yapılan eğlencelere ise, sünnet düğünü adı verilir.

 

İnlice köyünde eskiden beri sünnetlerde herhangi bir eğlence yapılmamaktadır. Eskiden köye çocukları sünnet etmek için Konya’dan Abdal Hüseyin diye bilinen Hüseyin Tatlılar gelirmiş. Köyde mahalle mahalle dolaşarak sünnet olacak çocukları evlerinde sünnet edermiş. Sünnet edilen çocuğun ailesi tarafından Abdal Hüseyin’e havlu, çorap ve gönüllerinden koptuğu kadar para verilirmiş. Abdal Hüseyin ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde olmak üzere yılda iki kez köye çocukları sünnet etmeye gelirmiş. Eskiden sünnet olan çocuğa hiçbir şekilde para ya da altın takılmazmış. İnlice köyünde eskidende şimdi olduğu gibi çocuklar 0 – 5 yaşları arasında sünnet edilmekteymiş.

Günümüzde çocuklar genellikle Konya’ya doktorlara götürülüp sünnet ettirilmektedir. Bazen de 8 – 9 aile bir araya gelerek, köye sünnetçi getirip çocuklarını evlerinde sünnet ettirmektedirler. Günümüzde eskiden farklı olarak sünnet olan çocuklara akrabaları ve komşuları tarafından para ve altın takılmaktadır. Günümüzde çocuklar genellikle ilkbahar mevsiminde sünnet ettirilmektedir.

 

Cenaze Töreni:

Genç ölümlerinin dışında bütün ölümler doğal ve kaçınılmaz sayılır. Ancak hayırla anıldığında ölünün rahata ereceğine inanılır. Cenaze selası verildikten sonra halk cenaze evine gider.Çünkü köylülerine son görevlerini yapmak isterler.Erkeklerden bazıları ellerine kazma kürek alarak mezar kazmaya gider.Cenaze imam tarafından yıkanır ve abdest aldırılır.Köyün erkeklerinin çoğunun katılımıyla cenaze namazı kılınır.Önceden cenaze omuzlarda mezarlığa götürülürken günümüzde cenaze aracıyla götürülmektedir.Cenaze defnedildikten sonra cenaze evine gidilir ve Kur’an okunur.

Gelenlere dağıtılmak üzere bişi yapılır.Bişi hamurun kızarmış halidir.Uzaktan gelenlere yapılan bişi kıymalı olur.Cenazelerde yemek yapılmamaktadır.Bunun nedeni yemek yapılacak paranın öğrencilere ve fakirlere dağıtılmasıdır.

Cenazede İnliceliler birbirlerine çok bağlı olduklarını söylemektedirler.Göç ile Konya ve İzmir’e gitmiş olan İnlicelilerin büyük bir bölümü köyde cenaze olduğunda köye gelir.İnliceliler Derneği cenaze olduğunda bütün İnlicelilere kısa mesaj gönderir.Böylece herkes haberdar edilir .

 

İmece

Köyde kadınlar arasında imece daha etkin bir şekilde yapılmaktadır.

Bir evden asker gideceğinde yakın akraba konu komşu evde toplanır ve güdük denen hamur işi yapılırdı. Buna köy ağzında güdük çekme deniliyor.

Güdük süt yoğurt un ve yumurta karıştırılıp pohaçanın küçüğü şeklinde biçim verilerek yapılır ve üzerine yumurta sarısı susam ve çörek otu atılır. Sonrada eskiden kuzine sobaların fırınında günümüzde ise elektrikli ve tüplü fırınlarda pişirilmektedir.

Atiye Çelik’in zamanında güdük çekme düğünlerde de yapılırmış. Gelinin odasına konurmuş.

Yapılan güdük askerin çantasına katılıp “Allah güle güle kavuştursun denilir.”

Eskiden 1 kişi vefat edince 1 hafta sonra ölü evine yemek getirilirdi. Yoğurt ve bamya çorbası gömbe fasulye bulgur pilavı ak helva yapılır getirilirdi. Getirilen yemekler taziyeye gelenlerle oturup yenirdi. Kadınlar yine birleşip bişi yaparlar camide cemaate dağıtılırdı.

Günümüzde ise kişi vefat edince 2 gün sonra kadınlar toplanıp bişi yaparlar ve evlere dağıtmaktadırlar.

Düğünlerde ve nişanlarda konu komşu akrabadan yakınlar birleşip yapılacak işlere yardım etmektedirler.

Erkekler tarlada zorda kalanların hasadını birleşip kaldırmasına tarlanın sürülmesine yardım etmektedirler.

Köyde çok çok fakir birileri bulunmamaktadır. Yangın felaket gibi durumlarda toplanır gerekeni yaparlar ama evin hasarını akrabaları gidermektedir.

 

Oyunlar

İnlice köyünde eskiden oynanan fakat bugün unutulmaya yüz tutmuş bazı oyunlar oynamaktaydı. Bu oyunları köyün küçük çocukları ve gençleri oynamaktayken bazen büyükler de onlara eşlik edebilmekteydi. Köyde eskiden oynanan bu oyunların başında da; çelik çomak oyunu gelmekteydi. Bu oyun köyde şu şekilde oynanmaktaydı:

 

Daha çok açık alanlarda oynanan bu oyuna bazen büyüklerin de katıldığı olur. Bu oyunda iki ucu yontulmuş kısa bir tahta yani çelik ile 50 ´ 60 cm uzunluğunda bir sopa yani çomak kullanılır. Oyun oynayacak olanlar iki gruba ayrılırlar. Bir tarafın oyuncusu eksik olursa bir kişi iki kişi yerine oynar ve bu kişiye ´Eşi karnında´ denir. Her iki taraftan birer kişi seçilir ve bu seçilen kişiler çeliklerini uzağa fırlatırlar. Hangi oyuncu çeliği daha fazla uzağa atabilmişe o taraf oyuna başlar. Oyuna başlayan tarafa A takımı dersek B takımı oyuncuları karşı tarafa geçer. Böylece oyun başlamış olur.

 

Oyun başlarken yere küçük bir çukur açılır veya iki taş çeliğin boyu kadar aralıklı olarak yan yana konur. Oyuncu elindeki sopayla çukurun üzerine yerleştirdiği çeliği karşı B taraf oyuncularına doğru hızla atar ve sopayı yere bırakır. Eğer B taraf oyuncuları atılan çeliği havada yakalarsa hem sayı kazanırlar hem de çeliği kaptıran A takımı oyuncusu oyundan çıkmış olur. B takımı çeliği yakalayamadıysa, çeliği düştüğü yerden tekrar yerdeki sopaya doğru atarlar. Sopayı vurabilirlerse karşı A takımının oyuncusu yine oyundan çıkar. Vuramazlarsa A takımı çelikle sopanın arasındaki mesafeye bakarak B takımının bu mesafeyi kendi belirledikleri bir adımda almasını ister. Örneğin ´3 adımda al, 5 adımda al´ gibi. B takımında adımını büyük atabilen ve kendine güvenen bir oyuncu bulunmazsa, ya da bu adım sayısında çomaktan çeliğe ulaşamazsa A takımı adım sayısı kadar sayı alır. Eğer bu adımda yetişebilirlerse sayıyı B takımı alır. Oyunun başında kararlaştırılan sayıya ilk ulaşan takım oyunu kazanır. Bir sonraki oyuna kazanan taraf başlar. Köyde eskiden oynanan bir başka oyun ise “ gömme çelik” tir. Bu oyunun oynanış biçimi ise şöyledir:

 

Beş altı çocuk tarafından dışarıda yumuşak toprak zeminde oynanan bir oyundur. Her bir çocuk oyun alanında kendine bir köşe belirler. Tüm çocukların ellerinde birer sopa bulunur. Ayrıca tek bir küçük sopa da (çelik) vardır. Bir çocuk başka bir çocuğa çeliği atar, o da elindeki sopayla çeliği çeler. Çeliği atan çocuk çeliği almak için koşarken diğer çocuklar onun köşesine çukur kazıp sopalarını dikmeye çalışırlar.

 

Çeliği kapan çocuk da arkadaşlarının boş köşelerine çeliği bırakmaya çalışır. Herkes hem sopasını dikip hem de kendi köşesini korumaya çalışırken sopasını dikemeyen ya da köşesine çelik bırakılan çocuk bir sonraki oyunda çeliği atacaktır. Oyun sonunda belirlenen derinliğe ulaşan çukura (örneğin 30-40 cm), o köşeyi korumakla görevli oyuncu indirilir. Çukurun kenarında biriken topraklar içinde oyuncu olduğu halde doldurulur ve sıkıştırılır. Oyuncu burada tek başına bırakılır ve ona oradan çıkması için kimse yardımcı olmaz.

 

Dokuz Kiremit: Farklı büyüklükte dokuz taşın üst üste konulduğu bu oyun İki grupla oynanır. Bir grup taşları bekler, diğer grup elemanları sıra ile bezden sarılarak yapılmış yumruk büyüklüğünde bir topu atarak taşları devirmeye çalışır. Yığından taş yıkmayı başardıkları zaman kaçarlar. Bekçi olan grubun elemanları topu aralarında birbirlerine atarak kaçanları vurmaya çalışırlar. Vurulan oyundan çıkar. Kaçan grup elemanlarının hepsi vurulmadan taşları tekrar yığmayı başarırlarsa çul yapmış sayılırlar ve oyun yeniden başlar. Bu oyuna ilk önce kimin başlayacağı ise; arka ve ön yüzü birbirinden farklı olan bir tasın havaya atılması ile belirlenmektedir. Yere düşen taşın üst kısmını kim doğru tahmin etmişse oyuna ilk önce o takım başlamaktadır.

 

Köyde eskiden oynanan bir başka oyun ise “saya oyunudur” saya oyununa Çoban oyunu da denmektedir. Bunun sebebi bu oyunun genellikle köydeki çobanlar tarafından oynanmasından kaynaklanmaktadır. Genellikle koç katımı mevsimi demek olan kasım ayında oynanan bu oyunun kişileri üç ya da dördü geçmemektedir. Bu kişiler yüzlerini boyar, sırtlarına çuval giyer ve koyunların boynuna takılan çan ve zillerle köy sokaklarında dolanırlar. Çan ve zilleri takmalarının sebebi ise sürüyü temsil etmesidir. Çan hayvanların sürüden ayrılmasını engeller ve kaybolduklarından çobanın onların yerini kolayca bulmasını sağlar. Bunu temsil etmesi açısından da oyunculardan biri üzerine irili ufaklı bir sürü çan takar ve bu şekilde sürüyü temsil eder. Daha sonra oyuncular tolu halde sokak aralarında dolaşmaya başlar; çan sesleri ile kendi çıkardıkları yüksek seslerle her hangi bir kapının önünde dururlar ve koro halinde şu tekerlemeyi söylerler:

 

Saya saya sallı boya

Dört ayağı nallı boya

Saya geldi duydunuz mu

Selam verdi aldınız mı

 

Göğül göğül göğüldesin

Güğümlerin çağıldasın

Bir iki de bir iki

Ver ver diyen ablanın

 

Tas perçemli oğlu olsun

Vermem diyen ablanın

Kel başlı kızı olsun.

 

Bunun üzerine ev sahibi kadın oyunculara; un, bulgur, yağ gibi armağanlar verir ve oyuncular hediyelerini alıp bir başka kapıya doğru ilerlerler ve böylece oyun tekrar eder.

Günümüzde ise köylerde oynanan oyunlara baktığımızda çok fazla oyun oynanmadığını görmekteyiz. Ancak bununla birlikte köyün genç kızları kendi aralarında belirledikleri bir zamanda bir arkadaşlarının evinde toplanarak aralarında bazı oyunlar oynarlar. Buna ferfene adını vermektedirler.

Bu ferfenelerde kızlar bazen müzik çalara koydukları kasetlerle popüler müzikleri dinleyip dans etmekte, bazen de kendi aralarında küçük tiyatro oyunları yapmaktadırlar. Bu oyunlarda da genellikle televizyon dizilerinde izledikleri bazı sahneleri aralarında rol paylaşımı yaparak canlandırmaktadırlar. Rol paylaşımı yapılırken aralarında kura çekmekte kimin hangi rolü alacağını bu şekilde belirlemektedirler.

 

Tarımla İlgili İnançlar

 

İlk bulgur savrulduğunda besmeleyle kalburun altına taş konur. Bereketi Allahtan diye savrulur.

İlk hasat yapılacağında Allah rızası için iki rekat namaz kılınır.

Dikim yapılacağında tohum savrulurken “Bismillahirrahmanirrahim Allah’ım bereketini arttır” denilir.

 

Çocuklarla İlgili İnançlar

 

Aydaş olmak ocuğun zayıflaması, yürürken yürümez hale gelmesi, gücünden düşmesi hastalanmasıdır. Çocuk günden güne erir giderek hastalığı artar.

İnlice de aydaş ocağı Durmuşların evidir. Evin herhangi bir üyesi Fadime, Raziye Teyze, Demirci Ahmet ocak sahibi olarak aydaş olan çocuk için gerekenleri yapar.

Aydaş olan çocuk aydaş ocağına götürülür. Ortaya bir saç ayağı onun üstüne de büyük bir tencere konur. Çocuk bu tencerenin içine oturtulur. Tencerenin altına 3-4 çalı çırpı konur. Çalı çırpının yerini ocak sahibi değiştirir pişiriyormuş gibi yapar.

Ocak sahibine sorulur:

Nörün nene?

O da aydaş pişiriyorum der.

Sonra tekrar sorulur:

Pişirebiliyor musun nene?

O da hem pişiriyorum hem şişiriyorum der ve bunu 3 kez tekrar eder.

Buarada sanki yanıyormuş gibi tencereyi çevirir. Altındaki çalı çırpının yerini değiştirir. Bu işlemi 3 kez tekrarlar.

Sonra çocuğun çamaşırları 3 gün ters giydirilir. Bunu yapmadaki amaç hastalığın dışına çıkması fırlayıp gitmesi ve çocuğun iyileşmesi içindir.

Aydaş olan çocu şu işlem yapılır. İki tarla sınırı arasına kaplumbağa konur. Kaplumbağanın üstüne kalbur konur. Kalburun üstüne de çocuk oturtulur. Çocuk yıkanır. Çocuk yıkanırken ayetler okunur. Amaç çocuğun hastalığının kaplumbağa üstüne dökülmesidir.

Aydaş olan çocuk deve kemiğinden geçirilir.

Aydaş olan çocuk Hasanşıh köyündeki tekkeye yatırılır.

Çocuklar bronşit olunca ortası delik olan dumağı taşından geçirilir.

Nazar değen çocuğa kurşun döktürülür. Kurşun dökme işini göyreklerin Lütfiye Metin yapar.

Ocağı yada tüpü yakar. Tavanın içine kurşunu döküp eritir. Çocuğun başının üstüne örtü tutulur. Örtünün üstüne kalbur konur. Kalburun içine tarak, ekmek ve bıçak konur. Sonrada kalburun içine su dolu kabı koyarlar. Kabın içine kurşunu dökerler. Bu işlemler takip edilerek 3 kere gün aşırı kurşun dökülür.

Nazar değen çocuğa mavi eski yani mavi bir bez, soğan kabuğu, iğde, arı peteğini köze atılır. Dumanın üstüne nazar değdiğine inanılan çocuk eğilir. Dumanı içine çeker. Kor söndükten sonra suyunu içirirler. Suyuyla çocuğu sıvarlar. Kalan suyla koru ayak değmeyen bir yere mesela ağaç dibine dökerler.

Yine nazar değen çocuğa iğde soğan kabuğu mavi eski süpürge yüzerlik yakılarak tütsü yapılır. Ayetler okuyarak çocuğa tütütülür.

Çok ağlayan çocuğa üç yol ayırdımından çalı çırpı toplanır. Çocuğa nas felak gibi sureler okunur.

Çok ağlayan çocuğa Cuma günü sela verildiği sırada akrabadan olmayan bir kadın çağırılır. Bu kadın çocuğun babasının ayakkabısını çocuğun yüzüne ağlayıncaya kadar çarpar ve vurur. Ayakkabıyı çarparken de izin Allah’tan sebebi bu olsun, der.

Çocuğun yanına kırkı çıkana kadar korkutmasınlar diye besmele çekilerek hasır ipi veya bıçak konur.

İki tane loğusa kadın bir araya gelirse ocuklarının kırkının karışacağına ve aydaş olacağına inanılır. Kırkı karışınca kadınlar aralarında dikin iğnesi, çatal iğne veya toka değişirler.

Hamile bir kadın beğendiği ve güzel bir çocuğa bakarsa çocuğunun ona benzeyeceğine inanılır.

Yeni doğan çocuk annesini emmeden ağzına bal lokum şeker gibi tatlı bir şey verilir. Bunu çocuğun ömrü rahat ve tatlı olsun diye yapılır.

Bebek doğunca emzirilmeden kulağına ezan okunur. Kulağı ezanla açılsın dindar olsun diye bu yapılır. Kız çocuğunun göbeği düşünce göbeği bacaya veya kapının üstünde bir koğuğa sokulur. Kız evcimen olsun dışarıya çıkmasın diye bu yapılır.

Oğlan çocuğunun göbeği de cami avlusundaki duvarın koğuğuna sokulur. Dindar olsun diye bu yapılır.

Bir evde bebek doğdu mu o evden bebeğin kırkı çıkana kadar hiçbir şey verilmez. Verildiğinde bebeğin aydaş olacağına inanılır.

Bebek aynaya bakarsa şaşı olacağına inanılır.

Bebeğin tırnağı kesilip babasının cebine konur. Bunu çalarsa sadece babasından çalsın diye yapılır.

Çocuklar yere sık sık düşünce düşmesin diye iki ayağına ip bağlanır. Çocuğun yanında annesi durur. Akraba ya da komşulardan iki kişi odanın çevresinde koşar ve kim önce gelirse ipi koparır. Ocuğun annesi ipi koparan kişiye para verir. Kösteği kırıldı artık çocuk yere düşmeyecek denir.

Yürüme güçlüğü çeken çocuğu eskiden sürek kağnısıyla günümüzün bebek örümcekleri gibi bununla yürütürlermiş.

 

Hastalıkların Tedavisine Dair İnançlar

 

Eskiden olduğu gibi günümüzde de kasaba halkı sağlıklarını ihmal etmekte hastalandıkları zaman hemen doktora gitmemektedirler. Çoğu kez doktora gitmek yerine eskiden beri süregelen bir takım formülleri uygulayarak hastalıklarını tedavi etmeye çalışmaktadırlar. Bu formüllerden bazıları ise şunlardır:

 

Aydaş hastalığına yakalanan yani nazar değdiği için zamanla zayıflayan ve yürüyemez hale gelen çocuğun iyileştirilmesi için aydaş ocağına götürülür. İnlice köyünde aydaş ocağı Durmuşların evidir. Ev sahibi kadın aydaş olan çocuğu evin içinde bulunan taşlardan yapılmış ocağın üstünde bulunan büyükçe bir tavanın içine oturtur. Tavanın altına da sanki ateş yanıyormuşçasına çalılar koyar. Ara sıra çalı koyma işlemini devam ettirir ocak sahibi. Daha sonra evde bulunan diğer kadınlar ocak sahibine “ ne örün nene?” diye sorarlar bunun üzerine ocak sahibi olan kadın da der ki “aydaş pişiriyorum” kadınlar yine sorar “ pişirebiliyor musun peki” ocak sahibi de kadınlara “ hem pişiriyorum, hem şişiriyorum.” Diye cevap verir. Bu konuşmalar yapılırken ocak sahibi bir taraftan da tavayı çevirmektedir.

 

Bu işlem yapıldıktan sonra çocuğa iç çamaşırları ters bir şekilde giydirilir. Bunun sebebi çocuğun hastalığı dışına çıksın, hastalık çocuktan gitsin diyedir.

 

Nazar değdiği için hastalandığına inanılan kişiler doktor yerine genellikle Göyreklerin Lütfiye’sine götürülür ve burada nazar değen kişiye kurşun döktürülür. Kurşunu dökmek için öncelikle sobada ateş yakılır ve kurşunlar burada eritilir. Daha sonra bu kurşunlar nazar değen kişinin başına bir örtü tutulduktan sonra içi su dolu bir leğene dökülür. Kursunda meydana gelen gözeneklerden ise kişiye büyü yapılmış olabileceği yada göze geldiği sonucuna varılır. Bunun üzerine nazar değen kişinin başına bi tepsi konulur. Bu tepsinin içinde de ekmek, tarak, bıçak konulur. Neden ekmek, bıçak ve tarak konulduğu bilinmemektedir. Bu işlem 3 yada 4 gün boyunca devam eder ve kişinin böylece sağlığına kavuşturulduğuna inanılır.

 

Nazar değdiği için hastalandığına inanılan kişi için yapılan son tedavi yöntemi ise onu fasıllar köyündeki deve kemiğinden geçirmektir. 45 yaşındaki Nazlı Çelik’ten aldığımız bilgilere göre deve kemiği fasıllar köyünde bulunmaktadır. Eskiden ulaşım fasıllar köyü üzerinden devlerle sağlandığı için ölmüş bir devenin kemikleri hala orda bulunmaktadır. İşte hasta olan kişi yakın akrabalarıyla birlikte buraya gelmekte ve burada deve kemiğinin içinden geçmektedir. Böylece hastalıklarını deve kemiğine bırakıp sağlığına kavuşacağına inanılmaktadır.

 

Bronşit hastalığına yakalanan kişi köyün yakınlarında yer alan dumağı taşı denilen bir taşın olduğu yere götürülmektedir yakınları tarafından. Dumağı taşı ortası bir kişinin geçebileceği genişlikte bir deliğe sahip olan büyükçe bir kayadır. İşte bronşit hastası olan kişi bu delikten geçer ve böylece hastalıktan kurtulacağına inanır. Hasta delikten geçerken kimseden yardım almaz ve orada bulunanlarda sadece dua ederler.

 

Elde siğil çıktığı zaman köylüler Süllüler’in Hüseyin hocaya gitmektedirler. Hüseyin Hoca bir kağıda dua yazar ve bunu siğil çıkan kişiye verir ve siğil birkaç gün içinde iyileşir.

Basur hastalığında sütlük adı verilen bir ot sürülür. Bu ot acıyı kessin diye sürülmektedir.

Egzama olan kişi de yine hocaya götürülmekte ve hoca da egzamanın çıktığı yere bazı dualar yazmaktadır. Dua egzama nerde oluştuysa oraya yazılmaktadır. Yazının çıkmasıyla birlikte hastalığında geçeceğine inanılmaktadır.

 

Köylüler vücutlarının her hangi bir yerinde meydana gelen ağrılardan kurtulmak için ağrının meydana geldiği yere “bise” adı verilen bir merhem sürmektedirler. Bu merhem köylülerin dediğine göre çeşitli bitkilerin karıştılımasıyla elde edilmektedir ve onlar da içinde ne olduğunu tam olarak bilmemektedirler. Çünkü “biseyi” kendileri yapmayıp köye ara sıra gelen bir satıcıdan almaktadırlar.

 

Kabakulağa dağ eriğinin iyi geldiğini düşünen köylüler çocuklar bu hastalığa yakalandığı zaman dağ eriğini yumuşatıp kulağa koymakta ve üzerini de bir bezle sarıp bunu birkaç gün tekrar etmektedirler. Böylece hastalığın tedavi edildiğini düşünmektedirler.

Yine köyde farklı bir tedavi yöntemi olarak kızamık olan çocuğa tatlı yedirmektedirler. Böylece hastalığın çocuktan biran önce çıkacağını ve ateşinin düşeceğini düşünmektedirler. Son olarak köylüler boğazları ağrıdığı zaman, ağrıyı hafifletmesi için pekmez içmektedirler.

 

 

Değişik Konulara Dair İnançlar :

Çocuğun eğilerek iki bacağının arasından arkaya bakması durumunda misafir geleceğine inanılır.

Sağ el kaşındığında para geleceğine, sol el kaşındığında para gideceğine inanılır.

 

Yemek yerken önündeki ekmek bitmeden başka bir ekmek alınması halinde misafir geleceğine inanılır.

Sağ kulak çınladığında hakkında iyi şeyler söylendiğine, sol kulak çınladığında da hakkında kötü şeyler söylenildiğine inanılır .

Akşam tırnak kesilmez. Uğursuz olduğuna inanılır.

5 taş oyunu oynandığında yağmur yağacağına inanılır.

Mezarın üzerine şeker konulduğunda ölünün rahat edeceğine inanılır.

İki bayram arası düğün yapılmaz. Uğursuz olduğuna inanılır.

Sarılık olan kişinin kulak memesinden kan alınarak kişiye yutturulur ve böylece sarılığın geçeceğine inanılır.

Kapı eşiğinde oturulmaz. Uğursuz olduğuna inanılır .

 

Giysiler

a-) Erkek Giysileri

Köyün ihtiyarlarına sorulduğunda İnlice’ye ait yöresel bir kıyafetin bulunmadığını söylüyorlar. İnlice köyünde erkekler önceden keçi kılından dokunmuş olan uzunluğu dizlerin biraz altında olan şalvara benzeyen külot pantolon giyerlermiş. Milli bayramlarda ise cepken, fes, tozluk, ketenden dokunmuş olan çuva giydiklerini söylemişlerdir .

 

Ayakkabı olarak da sığır derisinden yapılmış olan çarık giymişlerdir. Günümüzde köyün ihtiyarları mest ve lastik ayakkabı giymektedirler. Ayrıca pantolon olarak da günümüzde de yaygın olan kumaş pantolon giyilmektedir. Gençler ise kundura giymektedirler .

 

b-) Kadın Giysileri

İnlice kadın giysileri bakımından oldukça renkli ve çeşitli bir yerdir. Yöresel kıyafetlerinin çizgilerini hala korumaktadırlar.

İnlice de kınalarda ipli ipek takım, nişan ve düğünlerde büyük urba ve meydanî giyilmektedir. Bu gelenek geçmişte de günümüzde de devam etmektedir

Bu elbiselerden bahsedecek olursak

 

Enteri: kırmızı üzerine beyaz dikine çubuklu dizlere kadar uzun kol uçları ve yakalarının kenarlarından aşağı kadar uzanan sarı ve yeşil şeridi bulunan kıyafettir.

 

Gelin şalvarı: aynen enterinin devamıdır. Kırmızı üzerine dikine beyaz çubukludur. Yanlarından şimden örülmüş iple işlemeleri vardır.

 

Sarka: ceket anlamındadır. Siyah ana rengin üstüne gümüş ve altın rengi sim örgülü yıldız şeklinde mavi sarı kırmızı desenleri vardır.

 

İpli ipek şalvar: koyu sarı üzerine siyah dikine çubuklu şalvardır.

 

Hurşidi: bir şalvardır. Kırmızı, lacivert, yeşil, sarı, kenarları altın yaldızlı iple örülmüş işlemelidir. Kuşak kısmı vişne çürüğü rengindedir. Hurşidi gelin olduktan sonra giyilir.

 

Eskiden de günümüzde de özel günlerde bunlar giyilmektedir. Kına günü ipli ipek şalvar, enteri ve sarka, düğün ve nişanlarda da büyük urba enteri gelin şalvarı ve sarka giyilmektedir.

 

Gelin alı yanları pullu olur ve gelin olunca kıza takılır.

Bir de ak örtü vardır. Ak örtüyü de gelin misafirliğe giderken kıyafetleri görünmesin diye üstüne örter.

 

Hurşidi evli bayanların ve günümüzde günlük kıyafet olarak giyilmektedir.

 

Bir de İnlice’de etek hemen hemen hiç giyilmemekte çünkü ayıp karşılanmaktadır. Küçük kız çocukları dahil tüm bayanlar şalvar giymektedir. Belediye başkanın kızı Ayşenur Yuca köye ilk geldiklerinde alışkanlık olduğu için etek giymiş ve insanların sürekli ona baktığını söylemektedir. Günümüzde özellikle kadife şalvar İnlice de tercih edilmektedir.

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

EKONOMİ

 

İnlice’nin geçim kaynaklarının büyük bir bölümünü tarım ve hayvancılık oluşturur. Ayrıca köyde kurulan maden şirketinde de 15 – 20 civarında insan çalışmaktadır.

 

Hayvancılık ve Hayvanlar

 

a-) Evcil Hayvanlar

 

İnlice köyünde çok sayıda evcil hayvan bulunmaktadır. Ekonomik gelir sağlamak için büyükbaş ve küçükbaş hayvan beşlenmektedir. Hayvancılık İnlicelilerin gelirinin %60 ‘ını oluşturur. Küçükbaş hayvan olarak koyun ve az sayıda da olsa keçi beslenmektedir. Büyükbaşta ise Çeltek (Gıcık) adı verilen yerli sığır türü beslenmektedir. Bu sığırların boyları kısa, tüyleri ise uzundur. Bunlar 100 – 150 kg ağırlığında olup 3 – 4 lt süt verir. Ayrıca az sayıda da olsa besi hayvancılığı yapılmaktadır.

 

2007 yılında süt verimini arttırmak ve hayvancılığı desteklemek için devlet tarafından 20 aileye ikişer inek dağıtılmıştır.

 

İnlice Belediyesi’nin 29.02.2008’de yaptırdığı istatistik çalışmasında hayvancılıkla ilgili şu bilgilere ulaşılmıştır.

 

Besi hayvancılığı: 12

Dana besiciliği: 32

Küçükbaş adedi: 1330

Süt ineği adedi: 123

Satılan süt miktarı: 1100 lt (Günlük)

Kanatlı hayvan: 1243

 

1980’li yıllarda küçükbaş hayvancılık oldukça fazladır. O yıllarda köyde 25 – 30 bin küçükbaş hayvanın olduğu, büyükbaş hayvancılığın ise daha az yapıldığı söyleniyor. Günümüzde ise bu durum değişmiştir. Büyükbaş hayvancılık daha fazla yapılmakta küçükbaş hayvancılık ise giderek azalmaktadır. Bunun nedenini ise genç nüfusun azalması, çalışmak ve okumak için büyük şehirlere gitmesidir.

 

Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığın yanında ekonomik geliri olmayan binek amaçlı kullanılan 60 -70 civarında at ve eşek de beşlenmektedir.

 

Yine köyde hemen her evde tavuk ve horoz gibi kanatlı hayvanlar beslenmektedir. Ayrıca köyde avcılık ve hayvancılıkta yararlanılan, çok sayıda av köpeği ve çoban köpeği bunmaktadır.

İnlice’de hayvanların barındığı ahırlar genellikle evlerin altına yapılmaktadır. Az olmakla birlikte evlerin yanına da yapıldığı görülmektedir.

 

b-) Vahşi Hayvanlar ve Avcılık

 

İnlice çevresinde kurt, domuz, tilki, sincap, tavşan, keklik, bıldırcın, karga, kartal, atmaca, şahin gibi vahşi hayvanlar bulunmaktadır.

 

Son dönemlerde köy halkı domuzla mücadele yollarına gitmektedir. Domuzun patates, buğday, arpa ve sebze bahçelerine zarar vermesinden ötürü köy kararlaştırılan günlerde domuz avına gitmektedir. Gerdektaşı, Karatepe ve Kızılkaya mevkilerinde avcılık yapılır. Domuzların 200 kg buldukları ve yoğun bir şekilde üredikleri söylenmektedir. Domuz vurulunca öldüğü yerde bırakılmaktadır.

 

Ağaçların zamanla büyümesi ve çoğalması son dönemlerde küçükbaş hayvancılığın azalmasından ötürü büyük çoban köpeklerinin azalmış olması domuzlar için daha rahat ve geniş bir yaşam alanı sunmaktadır. Eskiden keyif adına keklik gibi vahşi hayvanlar avlanırken şimdilerde vahşi hayvanların insanların yaşam alanlarına girmesinden ötürü zaruretten ava çıkılmaktadır.

 

Genellikle ava çıkıldığı zaman domuz vurulur. Domuzların azalmasında etkisi olduğundan canavar yani kurt pek avlanan bir hayvan değildir. Koyun sürüsü için tehlike arz etse de domuzla beslendiğinden varlığından pek rahatsız olunmaz. Domuzun köy içine girdiği pek görülmez fakat ekinlere büyük oranda zararı dokunmaktadır. Bu yüzden köydeki çoğu evde en az bir tüfek bulunmaktadır. Ayrıca köyde çeşitli av köpekleri bulunmaktadır. Fakat bunlar tavşan avına sahibiyle birlikte gider. Bu av köpeklerinin domuzla mücadele etmesi olası değildir. Çünkü domuz oldukça iri ve güçlü bir hayvandır.

 

İnlice halkı belli aralıklarla ava çıksa da domuzla mücadele de istenilen başarıya ulaşamamaktadır. Çünkü domuz, yuvası kolay tespit edilemeyen bir hayvandır. Her doğumda bir düzüne yavru domuz getiren ve genellikle gece vakti araziye inen bir hayvandır. Arazinin dağınık, ağaçların sık olması domuzla mücadeleyi güçleştirmektedir. Kendi çabaları yeterli olmayan köy halkı bu sorunla devlet kuruluşlarında ilgilenmesini arzu etmektedir.

Arıcılık

 

İnlece’de arıcılık yaygın değildir. Bazı aileler arıcılıkla geçinmektedirler. İnlice de ürettikleri balı Konya- Antalya karayolunda satmaktadırlar. Aileler kendi ihtiyaçlarına göre bal üretmektedirler. Önceden sepet kovan kullanılırmış fakat günümüzde fenni kovanlara kullanılmaktadır. İnlice de arılar önceden mağaralara, evin içine ya da evin bahçesine koyulurmuş. Şimdi ise kovanlar dağda açık alanda bulunmaktadır .

 

Tarım

 

İnlice’de muhtar İsmail Kuzgun Bey’den edindiğimiz bilgilere göre 50 sene önce urgan yapılmak amacıyla haşhaş ekilmekteydi. Devletin haşhaş tarımını yasaklamasıyla bu tarım ortadan kalkmıştır. Ayrıca İnlice’nin yıkık kervansarayda belirli yerlere toplanmış taşlar olduğunu tespit ettiğimizde muhtar, bu durumu buralarda eskiden bu taşlar dağınıkmış araziyi kaplıyormuş. O zamanın halkı kendisine ekip dikmek amacıyla taşları bir araya toplayıp alan açmış şeklinde açıklamıştır.

İnlice’nin başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Bölge arazisinin çok geniş mera arazisi ve dağlık olmasından dolayı tarım pek gelişmemiştir.Özellikle patates ziraati ile elmacılık gelişmiştir. İnlice patatesi Konya’da meşhurdur. Elma ve patatesi İstanbul, İzmir ve Konya pazarlarında satılmaktadır. Buğday,Arpa, yulaf ve sebzeyi halk kendine yetecek kadar yapmaktadır. Eskiden Çimentepesinde halk kendi imkanlarıyla gölet oluşturmuştu. Bu göletin şimdiki ismi çimen göletidir. Devlet desteği olmadan yapılan bu yapay gölet toprak setlerler yapılmış daha sonra duvarlarla sağlamlaştırılmıştır. Belediye Başkanı Şevket Yuca’nın belirttiğine göre halk arazisini bu gölet vasıtasıyla sulardı. Şimdi ise açılan kanallarla sulaması yapılmaktadır. Tarımda modern yöntemlerle ekim yapılmakla birlikte halk kendi küçük toprak parçasında da yer yer saban kullanmaktadır. Çimen göleti civarındaki araziler sulama imkanlarına sahip olduğundan eğimli olsalar dahi teraslanarak bol miktarda elma yetiştirilmektedir. Kirazcılık faaliyetleri son yıllarda gelişmeye başlamıştır. Nadas işlemleri mayıs ayında yapılmaktadır. Tarlalar hayvan gübresiyle gübrelenir. Fenni gübre kullanımı %10-15 civarıdır. Nadas işlemi şöyle yapılır: Araziler küçük küçük bölünür.Bölünen yerlerden belirli bir yer belirlenir. Toprağın bu kısmına ekim yapılacaksa diğer yerleri dinlendirilir. Ancak tarla sahipleri dinlendirilecek yere çok seyrek olarak ekimini yapar. Tarıma açılan sahalar her yıl nüfusun azalmasından dolayı yavaş yavaş hazineye terk edilmektedir.2007 yılı İnlice Belediyesi İstatistik çalışmasındaki bilgilere göre 0-40 yaş arası genç nüfus toplamı 353’tür. Bu nüfusun 160’ı öğrenci sayısı, 106’sı 0-7 yaş arası çocuklardır. Geriye kalan 87 kişi 22-40 yaş arası dinamik nüfustur. Bu durum İnlice’nin tarımı hakkında gelecekte vahim sonuçların ortaya çıkacağını göstermektedir. Modern yöntemler kullanılması sayesinde tarım ayakta durmaktadır. Kasabada 69 adet traktör bulunmaktadır. 2007 yılı verilerine göre 222.800 kg buğday, 15.400 kg Arpa 430.850 kg patates, 56.350 kg sebze, 6931 adet elma ağacı, 369 adet armut ağacı, 35.480 köy bahçesi bulunmaktadır.

 

Tahıl:

 

Belediye çalışan Ziraat Mühendisi Harun Külcü’den aldığımız bilgilere göre tahıl üretimi azdır. Ekilen tahıl ürünleri buğday, arpa ve yulaftır. Kıraç alanlarda buğday ve arpa ekilir. Kasabalılar ektikleri tahılın büyük bir bölümünü kendilerine ayırırlar. Kendilerine ayırdıklarını un ve bulgura çevirirler .

 

Bahçecilik:

 

Harun Külcü’den aldığımız bilgiye göre İnlice’de bahçecilik pek rağbet görmemektedir. Mevcut bahçelerde de elma, erik, şeftali, armut ve kiraz ağaçları bulunmaktadır. Elma diğerlerine göre daha fazladır. Bahçelerde mahsulleri kendileri tüketmektedirler. Ticari bir amaç yoktur. Bahçeler genellikle evlerin önündeki geniş alanlarda bulunmaktadır .

 

Yaylacılık

 

İnlice’de yaylacılık faaliyetlerine bahar ile beraber başlanır. Mart, nisan aylarında, yaylaya çıkmak isteyenler öncelikle hayvanlarını yaza yaylaya hazırlamak için köyün çevresindeki Tepegüneyi, Kolçayır, Karatepe’ye ağıllara çıkarılar(Resim–11). Bu ağılların herhangi bir ismi yoktur. Bulunduğu bölgenin ismiyle ağılların ismi birlikte anılır. Bu uygulama eskiden beri devam etmektedir. Hayvanlarını 2, 3 ay ağıllarda besleyen köylüler her sene Mayısın 30’unda köye inerler. Hayvanlarını evlerinin alt kısımlarındaki ahırlarına koyarak bir gün konaklarlar ve dinlenirler. Temizlik ihtiyaçlarını gördükten sonra koyunların yününü kırpıp hazırlarlar. Her Haziranın 1’i ile 10 ‘u arasında İnlice’nin yaylaya çıkış günüdür. 1’i ile 10’u arasında herhangi bir günü belediyeler ve korumalar köy kanununa göre belirlerler. Örneğin Haziranın 1´inde çıkış tarihi belirlenirse bu tarihe uymak zorundadır. Yaylaya çıkış sırasında herhangi bir şenlik düzenlenmemektedir. Herkes hayvanlarıyla birlikte yaylaya çıkar ve aynı gün varılır. Yaylada haziranın 1’i ile 10’u arasında helva şöleni düzenlenir. Bu sebeple çıkış tarihi herkese aynı ve zorunludur. Belediye ve korumalar da 1’i ile 10’u arasında şölen olacağı için genelde yaylaya çıkış tarihi olarak 1’i , 2’si, 3’ü gibi zamanları belirler. Her sene düzenlenen helva şöleninde her sene olmamakla birlikte devlet erkanından milletvekillerinden de katılan olmaktadır. Bu şölende amaç İnlice dışında ikamet eden ve İnliceli olan çeşitli illerden kişileri bir araya getirip kaynaştırmaktır. Şölende İnliceli halka İnlice’de meşhur olan helvanın yanı sıra pilav, çorba, tatlı gibi düğün yemeklerinde ikram edilen yemek sunulur. Şölenin gideri tamamen halka ve İnliceliler Yardımlaşma ve Dayanışma derneği tarafından karşılanır. Geliri ise sadece İzmir’den Aydın’a, Manisa’dan Konya´ya kadar yayılmış olan İnliceli halkı bir araya getirmek, birliğini sağlamaktır. Yaylaya çıkıldıktan sonra inmek herkese serbesttir. İnlice’nin çıkılan başlıca yaylaları şunlardır: Kayalı, Mezgitli, Ortayayla, Gökbel, Gölyalan, Gölet ve Çimen yaylalarıdır.Bu yaylalar İnlice’ye 8,5 km uzaklıktaki İnlice göleti çevresinde bulunur. Bu yaylalara gidilmesinde etkili olan faktör insanlar hayvancılık yaptığı için su imkanlarının geniş ölçüde bulunmasıdır. Yaylalarda tarım yapılmamakla birlikte otların sararmaya başladığı ağustos sonu eylül başlarına kadar 3 aya yakın bir zaman kalındığı için halk kendi imkanlarıyla kendine yetecek kadar gölet çevresinde tarım yapmaktadır. Bu da gölet çevresine yerleşimin ikinci faktörüdür. Herkes yaylada hayvanlarını tahta çitlerle çevreler. Gündüzleri saba ve ikindi vakitleri olan serin zamanlarda mallarını güderler. Kendilerine kalacak yer olarak da mallarının yanında küçük bir kulübe bulunur. Bu yer tek oda şeklindedir. Genelde geçimlerini hayvanlarından elde ettikleri sütten ve yaptıkları tarımdan elde ederler. Ayrıca yaylada kışlık için hazırlıklarını da yaparlar. Az miktarda sebze kurutup buğday arpa depolarlar. Yayladan halk her zaman inmez. Hayvanlarından elde ettikleri eti sütü indikleri zaman satarak maddi yönden de hazırlık yaparlar. Bunları genelde Konya’ya satmakla birlikte az miktarda diğer şehirlere de satarlar. Bu sebeple köyde geniş çapta olmayan nakliyecilik faaliyetleri de gelişmiştir. Elma, patates gibi sınırlı sayıda ürünün ticaretini yaptıkları gibi bu yaylalardan edindikleri hayvanların da ticaretini yaparlar.

 

 

 

Yaylalarda nadas işlemleri de yapılır. Halk ihtiyacı kadar diktiği için toprağın yarısına ekim yapılır. Nadasa bırakılan kesim ise çok seyrek bir şekilde ekim yapılarak araları dinlendirilmeye bırakılır. Yaylalarda koyunlar iki defa yünleri kırpılarak değerlendirilir. Artan yün ise bakımı yapılıp biriktirilerek inilince satılır. Köylü toplamda üç kere yününü kırptığı için biriken yün Konya’ya da götürülerek satılabilir. Yazın ortasında inmek genelde çok seyrek olur. İnme sebepleri de haftalık bakımını yapmak yahut elinde bulunan kurutulmuş sebzeleri bırakmak içindir. Yayladan inerken de herhangi bir tören yahut şölen yoktur. Yaptığımız görüşmelerde yaylacılık faaliyetlerinde yapılan tüm uygulamaların eskiden beri var olduğunu fakat helva şöleninin, artık mevsimlik göçün bitip de kalıcı göçlerin yoğunluk kazanmaya başlamasıyla son 15 yılda uygulandığını edindik. 0-40 yaş arası nüfusun 1081 kişiden yalnızca 353’ünü oluşturduğunu bunun da 22-40 yaş arası nüfusun yalnızca 87 kişi olduğunu göz önüne alırsak yaylacılık faaliyetlerinin neden azalmış olduğunu anlayabiliriz. Bu durumda kalıcı göçlerin yoğunlaştığı son 15 yılda helva şöleniyle halkın birbiriyle bağının kopmaması sağlanmaktadır. Ayrıca gençleri yaylacılık faaliyetine çekebilmek için helva şöleni bulunmaz fırsattır. Ne var ki gelecekteki İnlice nüfusu ve yaylacılığı hakkında bugüne kadar ki nüfus bilgileri göz önüne alınırsa ciddi şüpheler vardır. Her ne kadar helva şöleni halkı kaynaştırmaya hizmet etse de buna rağmen azalan nüfus sebebiyle şölenin bir çözüm olmayacağı kanaatindeyiz. Eskiden hayvancılıkla uğraşan Ahmet Aydın’la yapmış olduğumuz görüşmede eskiden yaylacılık köy halkı için çok önemliydi. Fakat gençlerin azalmasıyla çalışabilir nüfus oranının düşmesi neticesinde şimdi helva şöleni dışında bir neşesi kalmamıştır. Helva şöleni haricindeki tüm uygulamalar çok eskiden beri özgünlüğünü ve geçerliliğini korumaktadır.

Ormancılık

İnlice orman bakımından fakirdir. Daha önceleri orman mevcut olup halk geçimini sağlamak amacıyla yararlanmıştır. Ormanlarda meşe ve ardıç ağacı yaygındır. Ahmet Bozkurt’un verdiği bilgilere göre 1930–1940 yıllarında meşe ağacını halk kesip kömür haline getirmek suretiyle geçimlerini sağlamışlardır.

Kesilen ağaçlar eşit boylarda olmaktadır. Bu odunlar çatı şeklinde dizilirmiş. Dizilen bu odunların arasına yakmak için çıra koyulurdu. Odunların üstü de çamurla sıvanmaktadır bunun sebebi odunların hava almasını önlemek ve tamamen yanmasını engellemektir. Bu işlemler yapıldıktan sonra odunlar ateşe verilir ve 2–3 gün beklenir. Soğuyan odunlar geniş bir alana dağıtılır ve içindeki korun tamamen sönmesi beklenirmiş. Günümüzde meşe ve ardıç ağaçlarından az miktarda kalmıştır. Şu anda Atatürk’ün 100. Doğum yıl dönümü dolayısıyla 1981 yılında oluşturulan az bir çamlık alan mevcuttur. Ayrıca inlice de ki ormanlar orman bölge müdürlüğü tarafından işletilmektedir .

Ulaşım

İnlice Kasabası Konya’ya 50 km mesafede yer almaktadır. Kasabanın Konya, Seydişehir ve Beyşehir ile karayolu bağlantısı vardır. İnlice- Konya yolunun tamamı asfalttır. Seydişehir- Konya- İnlice yolu aynı zamanda Antalya ile bağlantılı olup hizmet vermektedir. Yol kasabaya 4 km. uzaklıktadır. Yol trafiğe açık olmakla beraber işlek bir yol güzergâhıdır.

İşçilik

İnlice’nin geçim kaynaklarından biri de işçiliktir. Tarım ve hayvancılıktan geçimini sağlayamayan İnlice halkı eskiden beri işçiliğe rağbet etmiştir. 1960’da Avrupa’ya işçi göçüyle ilgili eskiden çiftçi ve mevsimlik işçi olan Ali Boztaş şunları anlatmıştır: “Almanya’ya işçi gidildiğinde biz İzmir’de işçi olarak çalışırdık.Menderes hoparlörlerle ‘Almanya’ya işçi göndereceğiz, yazılmak isteyen gelsin yazılsın’ diyerek ilan etmişti. Biz de gavurun ekmeği yenmez diyerek gitmedik. Köye döndüğümde köyden 2-3 kişi gitmişti. 20 sene boyunca her dönem egeye pamuk ve zeytinyağı işine gittik. 300 kiloluk pamuk balyaları taşırdık. Her 300 kilo taşımaya 1 lira verirlerdi. 5 para 10 para 20 para vardı. Her akılbali erkek yol parası da verirdi. Bu parayı vermezsen yolda çalışırdın. Vergi verecek paramız olmadığı için kazma kürekle toprak yol açardık. Davara miri isimli vergi alırlardı. Yani hayvancılık yapacak olsan da bir şey kazanamazdın. Bu yüzden işçilik yapmaya mecburduk. Çocukluğumda çimen göletini biz kendi imkanlarımızla yaptık. 1980’de devlet göleti yapmaya geldiğinde köyden işçi çalıştırmadı.”

İnliceli mevsimlik işçiler genelde İzmir, Aydın gibi ege bölgesine pamuk ve zeytinyağı işine giderlerdi. Konya’ya gidenler de genelde sanayide ağaç sanayisine giderlerdi. Eskiden ormanları kesmelerinden dolayı ağaç işinden anlayan pek çok İnliceli bulunmaktadır. İnlice halkının çoğu çiftçi olduğu için ellerinde herhangi bir mesleği yoktur. Köy halkında şöyle bir inanış vardır: Bir İnliceli nereye gidip çalışır ve yerleşirse köyden bütün çalışmaya gidenler o kişinin çalıştığı alana ve yerleştiği mevkiye yerleşir. Çünkü işçi olan köylü kendi köylüsüne yakın olmak ister. Zor günlerinde birbirlerine destek olmak ister. Bu nedenle ilk giden İnliceli Ege tarafına pamuk ve zeytinyağı işine gitmiş, sonraki mevsimlik göç edenler de hemşerilerimize yakın olalım duygusuyla hareket etmiştir. İstanbul gibi büyük ve uzak şehirle bu maksatlarla gidilmemiştir. Mevsimlik göç edenler son 15 yıl içinde kalıcı göçe yönelmiş zaten bir ayağı gurbette çalışmada olan işçiler ailelerini de alarak göç etmiştir. Köy dışında yerleşen İnliceliler genelde yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı bir nokta bölgeye yerleşirler. Konya’ya ağaç sanayisine çalışmaya gidenler genelde Lâlebahçe, Kovanağzı, Karahüyük, Hatıp bölgelerinde toplanmış ve yoğunlaşmıştır. Bölgelerin birbirine yakın ve komşu olması dolayısıyla birbirlerinden sürekli haberdarlardır. Az bir grup ise Sedirler’de bulunur.

Kasabada işçilik belediyede ve un fabrikasında olmaktadır. Son zamanlarda altın madenciliği de gelişme göstermiştir. 30 İnliceli bu madende işçi olarak çalışmaktadır.

Dokumacılık

İnlice’de dokumacılık eskiden çok daha yaygın olarak yapılırmış. Günümüzde ise refeh seviyesinin yükselmesi sanayinin gelişmesi ve kız çocuklarının 8 yıl zorunlu ilköğretim okumasıyla azalmıştır. Yaklaşık on senedir giderek azalmıştır.

Dokumacılık atölye ve evlerde kurulan ıstar denilen tezgahlarda yapılmaktadır.

Istar tezgahı 2 sütun ve iki yassı ağaçtan oluşan düzenektir. İpler yassı olan sütunlara sarılıyor ve dokundukça aşağı inmektedir.

Dokumacılıkta mavi sarı yeşil siyah beyaz kullanılıyor.

Dikkati çenense kırmızı renge al vişne çürüğüne ise kırmızı denmesidir. Turuncu renge de kınalı sarı denmektedir. Bu renkler de dokumacılıkta kullanılmaktadır.

Halı yastık makat denen kilim orta denen 1 çift ipi çok eğilen tüylü olmayan dokuntu, seccade ve parda torba ve heybe dokunmaktadır.

Dokumada kullanılan ipler yünden elde edilmektedir. Bu ipler kök boya veya sanayi kimyasal boyasıyla Konya da boyanmaktadır. Köyde ip boyanmamaktadır. Ayrıca iplerin az bir kısmı köyden büyük bir kısmı da Konya’dan temin edilmektedir.

Eskiden oğlanın çeyizine makat denen geometrik desenli kilim 2 adet oluşacak şekilde dokunurmuş.

Kızların çeyizine beş sümbüllü deseniyle dokunmuş büyük bir halı veüç sümbüllü deseniyle dokunmuş 2 3 adet seccade dokunurmuş. 2 çift orta dokunurmuş 6 veya 12 adet semer yastığı dokunurmuş.

Heybe ve torba küçük tezgahlarda ince veya kalın bir biçimde dokunur.

Dokumacılıktan para da kazanmışlardır. Hem de ihtiyaçlarını görmüş evlerine düzen çeyiz hazırlamışlardır.

Diğer Sanat Dalları

 

İnlice köyünde çeşitli sanat dalları ve sanatkârlar bulunmaktadır. Bunlar; duvarcı, marangoz, terzi, nalbant ve semercidir.

 

Duvarcı Ustaları: İnlice köyünde Mustafa Narin (53) ve Ali Çayır (60) köyün her türlü inşaat işlerini yapmaktadırlar. Köy dışında çalışmamaktadırlar. Gündelik olarak çalışan bu iki usta işlerin genellikle sonbahar mevsiminde arttığını söylemektedir.

 

Marangozlar: İnlice köyünde kavak çok olduğu için marangozluk işiyle uğraşanlarda bulunmaktadır. Köyde Süleyman Susam ve Musa Yıkılmaz marangozluk işleriyle uğraşmaktadır.

 

a-) Süleyman Susam: İnlice’de marangozluk yapmaktadır. Sürekli çalışmakta olan Süleyman Susam, köyde arı kovanı, kapı ve pencere yapmaktadır. Ayrıca köyden dışarıya da iş yapmaktadır.

 

b-) Musa Yıkılmaz: İnlice’de marangozluk yapmaktadır. Sezonluk çalışmaktadır. Genellikle nisan – mayıs ve ekim – kasım aylarında çalışmakta olan Musa Yıkılmaz 9 yıldır İnlice de marangozluk yapmaktadır.

 

Adem Kurşun: Adem Kurşun (27) köyün her türlü terzilik işlerini yapmaktadır. 10 yıldır köyde terzilik yapmakta olan Adem Kurşun genellikle pantolon ceket gibi giyim eşyaları dikmektedir.

 

Adem Çiçek: İnlice köyünde semercilik yapmaktadır. Babasından öğrendiği mesleği devam ettiren Adem Çiçek (25) at, eşek gibi binek hayvanlarının azalması nedeniyle yılda 2 – 3 semer ancak dikebilmektedir.

 

Ahmet Akgedik: Önceden Ahmet Akgedik, köyde nalbantlık işlerini yapmaktaymış. Askerde süvari birliğinde nalbantlığı öğrenen Ahmet Akgedik köyüne geldikten sonra da nalbantlık işini devam ettirmiştir. Beş yıl önce vefat eden Ahmet Akgedik’ten sonra nalbantlık işini yapan olmamıştır.

Temettü Defterlerine Göre Vergiler

Klasik dönem içerisinde ve özellikle XVI. yüzyılda bütün imparatorluk genelini kuşatacak düzeyde yapılan tahrir çalışmaları sonucu oluşan defterler ile düzenleniş tarzı ve muhtevasındaki bir kısım değişik ögelerle klasik dönem tahrir kayıtlarından farklılık arzeden ve fertlerin iktisadi imkanlarını tespit etmek suretiyle, kişinin ekonomik gücüne göre tarh edilecek verginin tesviyesi amacına yönelik olarak, XIX. Yüzyılda ve imparatorluğun önemli bir kesiminde Emlâk ve Arazi ve Hayvanat ve Temettuat sayımları sonucu oluşan ve kısaca adına Temettuat Defterleri adı verilen defter koleksiyonları Osmanlı taşrasına ilişkin tahlili çalışmalar için önemli istatistiki verileri kapsamaktadır. 1988’de kataloglanarak araştırmalara sunulan Temettü Defterleri serisi dokuz katalog içinde 17.747 defter ihtiva etmektedir. Bu sayımların çok büyük bir bölümü 1845 yılına aittir. Az sayıda 1840’da yapılan ilk tahrirlere ait defterlere de rastlanır.

148 NOLU 1264 TARİHLİ KONYA ŞERİYYE SİCİLLERİ

Karye-i İnlüce

Sınıf-ı Evvel

Tekenin Musa

105 guruş Deli Ahmet´in Oğlu Veli

105 guruş Emir Ali Oğlu Süleyman

105 guruş Ahmet Efendi

105 guruş Süleyman Bey

105 guruş

Künyeci Musa

105 guruş Hafız Ahmet

105 guruş

TOPLAM: 735 GURUŞ

 

Sınıf-ı Sani

Seyyid Mehmet

80 guruş Hacı Mehmet

80 guruş Kel Osman Oğlu

80 guruş Kara Hasan Oğlu Hüseyin

80 guruş Hatib

80 guruş

Hayta Mehmet

80 guruş Ali Çelebi´nin Hüseyin

80 guruş Şaban Oğlu Ahmet

80 guruş Hacı Hasan Oğlu Mustafa

80 guruş Çalmandalı Süleyman

80 guruş

Süleymanoğlu Mustafa

80 guruş Tataroğlu Mehmet

80 guruş Mehmet Beyzade Mehmet

80 guruş Veli Hoca

80 guruş Kerim Oğlu Hasan

80 guruş

Kerim Oğlu Ahmet

80 guruş Şeyh Oğlu İsmail

80 guruş Ömer Oğlu Hasan

80 guruş

TOPLAM: 1440 GURUŞ

 

 

 

Sınıf-ı Sâlis

İsa Oğlu Mehmet

65 guruş Kul Ahmet Oğlu Mehmet

65 guruş Kul Vezir Oğlu Abdullah

65 guruş Kara Hasan Oğlu İbrahim

65 guruş Mehmet Ağanın Ali

65 guruş

Kerim Oğlu İbrahim

65 guruş Şaban Oğlu Mehmet

65 guruş Kömürcü Oğlu Osman

65 guruş Kelekçi Bekir

65 guruş Hacı Abdurrahmanzâdeler

65 guruş

Eyüb Oğlu Yusuf

65 guruş Eskici Oğlu Süleyman

65 guruş Murtaza´nın Mehmet

65 guruş Âdil

65 guruş Ömer Oğlu Mehmet

65 guruş

Hafız Hoca

65 guruş Mahmut Bey´in Mahmut

65 guruş Hacı Bey

65 guruş Marziye Oğlu Mustafa

65 guruş Saman(?) Oğlu Memiş

65 guruş

Hacı Ahmet Efendi

65 guruş Kadifeci Hacı Ahmet

65 guruş Sekman Oğlu İsmail

65 guruş Kütük Oğlu Süleyman

65 guruş Kömürcü Oğlu Mustafa

65 guruş

TOPLAM: 1625 GURUŞ

Sınıf-ı Râbi´

Hâfız Efendi zâdeler Ali ve Mehmet

49 guruş Dede Oğlu Seyyid

49 guruş Nurullah Oğlu

49 guruş Saman Oğlu Osman

49 guruş Mürsel Oğlu Bekir

49 guruş

Emir Ali Oğlu Mehmet

49 guruş Ali Çelebi´nin Osman

49 guruş İbiş

49 guruş Tanacı Osman

49 guruş Yusuf´un Hüseyin

49 guruş

Kara Hasan Oğlu Mehmet

49 guruş Yatağanlı Abdurrahman

49 guruş Marziye Oğlu Musa

49 guruş Mü´min

49 guruş Hüseyin Ağa

49 guruş

Murtaza´nın Mustafa

49 guruş İncesulu Mustafa

49 guruş Bekar Ali´nin Seyyid Ali

49 guruş Cila Oğlu Mehmet

49 guruş Cebeci Mustafa

49 guurş

Murtaza´nın Ömer

49 guruş Ak Hasan´ın Oğlu Büyük Hasan

49 guruş Ömer Oğlu Yusuf

49 guruş Ömer Oğlu Osman

49 guruş Dede Oğlu Halil

49 guruş

TOPLAM: 1225 KURUŞ

Sınıf-ı Hâmis

Veysel Oğlu İbrahim

32 guruş Sekman Oğlu Mustafa

32 guruş Ali cinin Memiş

32 guruş Ali Paşa

32 guruş Saman Oğlu Hüseyin

32 guruş

Ovacıklı Oğlu Hasan

32 guruş Mehmet Ağa´nın Osman

32 guruş Ak Hasan Oğlu Hasan

32 guruş Kömürcü Oğlu Ali

32 guruş Bilal Oğlu Ali ve Karındaş Halil

32 guruş

Mürtefit´in Hüseyin

32 guruş Topal Ömer Oğlu Mürsel

32 guruş Tatar Oğlu Hüseyin

32 guruş İsa Oğlu Abdullah

32 guruş Veli Oğlu Osman

32 guruş

Yekdan İbrahim

32 guruş Veli Oğlu İbrahim

32 guruş Mürsel Oğlu Osman

32 guruş Veysel Oğlu Mustafa

32 guruş

TOPLAM: 642 GURUŞ

YEKÜN TOPLAM: 5667 GURUŞ

SONUÇ

Konya ili Meram ilçesine bağlı İnlice, Hocalar Sülalesi, Bekece Sülalesi, Bozkurtlar Sülalesi, ve Teke Musalar Sülalesince 1323 yılında yerleşmeye açılmıştır. Osmanlı döneminde Beyşehri livasına bağlı köy konumunda varlığını sürdürmüştür. Kuruluşu yörük kökenli olması dolayısıyla nüfusunda sürekli değişiklikler meydana gelmiş, Osmanlı dönemi sağlıklı nüfus bilgilerine ulaşamadığımız gibi 1530 tarihli tahmini hesaplamalarımızda 30 kişi çıkmıştır.

 

İnlice, Osmanlı döneminde kurulmuştur. Osmanlı dönem çncesi İnlicesi hakkında bilgi mevcut değildir. Köyün kuruluşundan itibaren 1950´lere kadar faaliyet gösteren, şu anda belediye binasının yerinde hizmet vermiş olan köyün muhtar odası bulunmaktaydı. Ayrıca şu anda yerinde top sahası olan medresesi, camisi veya mescidi de bulunmaktaydı.

 

İnlice halkı ilk yerleşmelerinden başlayarak son 10-15 sene öncesine kadar köy odalarına önem vermekteydi. Antalya´dan gelen hacılar ve tüccarları ağırlamak maksadıyla 13 adet köy odası oluşturulmuş bu odalardan 3 tanesi sağlam kalmıştır. Bunların içinden de tek sergili ve nadir kullanılan oda belediyenin yanındaki hacıhasanların odasıdır.

 

İnlice´nin meskenleri iki katlı altında ahır ve üstünde ev bulunan taş yapıdır.bugunlar beski klasik inlice evlerini yansıtmasına rağmen son dönemlerde betonarme ev yapılmakta taş evler de yıkıldıkça yenilenmesi yapılmadan betonarme inşaa edilmektedir. Toprak düz dam olan eski evler yerini kiremitli ve saç çatılara bırakmıştır.

 

İnlice´de su yönünden sıkıntı yaşanmamasına rağmen içme suyu kullanmak amacıyla sarnıçlar oluşturulmuştur. İnlice toprak yapısı bakımından sert olduğu için sarnıç açımı çok zahmetli bir iştir. Son dönemde sarnıçlar patates elma gibi ürünleri saklamak amacıyla soğuk hava deposu tarzında kullanılmaktadır.

 

İnlice´nin tarihi çok eskilere dayanan ve hala kullanılan bir mezarlığı olmakla birlikte İnlice´nin çevresinde, şu anda kullanılmayan çeşitli yerlerde de mezarlıklar mevcuttur.

 

İnlice Antalya´dan Ankara yolundaki horozlu hana bağlanan güzergah üzerinde bulunması sebebiyle ticaret yapılmış, Antalya´dan gelen tüccar ve hacılar İnlice´deki yıkık handa konaklayarak geçmişlerdir. Bu güzergah ipek yolunun kılcal damarı konumundadır. Hanın yıkılmasıyla bu misafirleri ağırlamak amacıyla köy odaları oluşturulmuştur.

 

İnlice´de karasal iklim hüküm sürer. Yerşekillerinin çok engebeli olduğu dikkate alınırsa Konya´nın havasından biraz daha serttir. Ayrıca Konya´ya göre daha fazla yağış alır. Buna paralel bitki örtüsü eskiden orman alanları fazla olmasına rağmen şu anda bozkır daha ağırlıktadır.

 

İnlice halkı cumhuriyet döneminden 10-15 sene öncesine kadar askerlik ve mevsimlik işçi göçü haricinde köyden çıkmamıştır. Ancak 1960´da Avrupa´ya işçi göçü sırasında az miktarda İnliceli gitmiştir. Şehrin cazibesini arttırdığı, tarım ve hayvancılığın eskisi kadar tutulmadığı ve yeterli sağlık ve iş imkanlarının olmadığı zamanda 10-15 sene önce başlayan şehirlere yoğun göç tüm hızıyla devam etmektedir.

 

İnlice 1530 tarihinde 6 hane ve tahmini 30 nüfus´tur. 1990´lara kadar azami ölçülere ulaşan nüfus hızla erimekte ve dinamik nüfusun genel nüfusa oranı azalmaktadır.

 

İnlice´de geçmişten günümüze yaylacılık faaliyeti yapılmaktadır. Yaylaya çıkıldığında yapılan helva şöleni haricinde tüm uygulamalar eskiden beri devam etmektedir. Köy halkı geçmişten günümüze geleneklerini koruyarak pek fazla bir şey kaybetmemiştir. Nişan, düğün, kına gecesi gibi folklor kültüründeki gelenekler aynen devam etmektedir.

 

İnlice´de ekonomi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Halk kendini geçindirecek kadar tarım ve hayvancılık yapmaktadır. Bölge arazisinin volkanik kökenli olması dolayısıyla patates en önemli tarım ürünüdür. Konya´da İnlice patatesiyle meşhurdur. Halk ihtiyacı yanında patates ve elma ticareti de yapar.

BELGE–1: 1530 Tarihli Bey-Şehri Livâsında İnlüce

Kaynak: 387 Nolu Muhâsebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri (937/1530), III, Ankara, 1996

BELGE–2: 1929 Tarihli İnlice Komşu Köyler

 

KAYNAKÇA

Yayınlanmış Belgeler

387 Nolu Muhâsebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri (937/1530), III, Ankara, 1996.

Osmanlı Belgelerinde KONYA ve MEVLEVİLİK, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü- Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya 2007.

 

Yayınlanmamış Belgeler

İl Özel İdare (Toprak Su İdaresi) 1980 Yılı Konya-Merkez-İnlice Gölet Havzası Ön Etüd Raporu, No 1080.

İnlice Belediyesi İstatistik Çalışması, No 18.

İnlice İlk Öğretim Okulu Brifing Dosyası, 2007/ 2008,

 

Canlı Kaynaklar:

AKGEDİK, Bahattin, İnlice’de Nalburiye, ‘Ahmet Akgedik ve Nalbantlık İşi’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008.

AKGEDİK, Bahaddin, Eski Muhtar, “Eskiden ve Günümüzde Dini Bayramlar” hakkında görüşme, İnlice, 04.04.2008.

______________________________ “Yaylacılık” hakkında görüşme, İnlice, 04.04.2008.

______________________________ “İnlice’nin Eski Muhtarları” hakkında görüşme, İnlice, 04.04.2008.

______________________________ “ İnlice Belediye Binası” hakkında görüşme, İnlice, 04.04.2008.

______________________________ “Hacıhasanların Odası” hakkında görüşme, İnlice, 04.04.2008.

______________________________ “ Türk İdaresinde İnlice” hakkında görüşme, İnlice, 04.04.2008

AKGEDİK, Bahaddin, Emekli, “Köy Odaları ” konulu görüşme, İnlice, 4.04.2008

AKPINAR, Hatice, Ev hanımı ,“Çocuklar İle İlgili İnançlar” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

AKPINAR, Hatice, Ev hanımı, “Dokumacılık” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

AKPINAR, Hatice, Ev hanımı, “Kadın Giysileri” konulu görüşme, inlice, 10.05.2008

AKPINAR, Hatice, Ev hanımı, “İmece” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

AKPINAR, Hatice, Ev hanımı, “Nişan” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

ARI, Ali, İnlice’de İmam, ‘İnlice’de Eski İmamlar’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008.

AYDIN, Ahmet, Çiftçi, “Geçmişten Günümüze Dini Bayramlar” hakkında görüşme, İnlice, 26.03.2008.

BAŞ, Ali, ‘Bilinmeyen Bir Selçuklu Kervansarayı: Yıkık Han’, Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, c.1, Konya 2001

BAŞ, Nuri, Şair, ‘Medrese’ konulu görüşme, Konya, 20.05.2008

BAŞ, Nuri, Şair , ‘’Özgeçmişi’’ konulu görüşme, Konya 20.05.2008

BOZKURT, Ahmet, İnlice’de çiftçi, “İnlice de komşu köyler” konulu görüşme, inlice, 14.03.2008

BOZKURT, Ahmet, İnlice’de Çiftçi, ‘İnlice’de Cami’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008

BOZKURT, Ahmet, İnlice’de çiftçi, “İnlice de dağlar” konulu görüşme, inlice, 14.03.2008

BOZKURT, Ahmet, İnlice de emekli, “ İnlice’de ormancılık” konulu görüşme, 04.04.2008

BOZKURT, Hüseyin, Emekli, “Kethüda” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

BOZKURT, Hüseyin, Emekli, “Cami” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

BOZKURT, Hüseyin, Emekli,”Seyyar Sanatkârların İş Yeri” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

BOZKURT, Hüseyin, Emekli, “Köy Odaları (3)” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

BOZKURT, Hüseyin, Emekli ,“Nişan” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

BOZKURT, Hüseyin, Emekli, “İmece” konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

BOZTAR, Havva, İnlice’de Ev Hanımı, ‘İnlice’de Kız İstemeleri’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008.

BOZTAR, Havva, İnlice’de Ev Hanımı, ‘Düğün’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008.

BOZKURT, Mehmet, İnlice’de emekli, “İnlice’de mehr “konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008.

BOZTAŞ, Ali, Eski Mevsimlik İşçi, “Tarımla İlgili Törenler” hakkında görüşme, İnlice, 26.03.2008.

BOZTAŞ, Ali, Eski mevsimlik işçi, “1960 dönemi İşçilik ve Avrupa’ya İşçi Göçü”, konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008

_______________________________ “Türk İdaresinde İnlice” hakkında görüşme, İnlice, 26.03.2008

BOZTAŞ, Mustafa, İnlice de arıcı, “İnlice de arıcılık” konulu görüşme, inlice, 10.05.2008.

ÇAKAR, Abdurrahman, İnliceliler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı, “ İnlice de lakaplar” konulu görüşme, Konya, 18.04.2008.

ÇAKIR, Fevzi, Eski İşçi, “Geçmişten Günümüze Muhtarlar” hakkında görüşme, İnlice, 04.04.2008

______________________ “Tarımla İlgili İnançlar” hakkında görüşme, İnlice, 08.03.2008.

ÇAYIR, Nuri, Eski Hademe, “İnlice’ de Eğitim Kurumları” konulu görüşme, İnlice,10.05.2008

ÇAYIR, Nuri, Eski Hademe, “ İnlice Köyünde Oyunlar” konulu görüşme, İnlice, 26.04.2008.

ÇAYIR, Nuri Eski Hademe, “İnlice’nin adı” konulu görüşme, İnlice,08.04.2008

ÇAYIR, Rahime Ev Hanımı, “Hastalıkların Tedavisine Dair İnançlar” konulu görüşme, İnlice,26.04.2008

ÇAYIR, Raziye, Ev hanımı, “Çocuklar İle İlgili İnançlar” konulu görüşme, İnlice, 14.03.2008

ÇAYIR, Raziye, Ev hanımı, “Nişan” konulu görüşme, İnlice, 14.03.2008.

ÇİÇEK, Âdem, İnlice’de Semerci, ‘İnlice’de Semercilik İşi’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008.

ÇELİK, Atiye, Ev hanımı, “Çocuklar İle İlgili İnançlar” konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008.

ÇELİK, Atiye, Ev hanımı, “Nişan” konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008

ÇELİK, Atiye, Ev hanımı, “Dokumacılık” konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008

ÇELİK, Atiye, Ev hanımı, , “İmece” konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008.

ÇELİK, Fatma, Ev hanımı, “Kadın Giysileri” konulu görüşme, inlice, 4.04.2008

ÇELİK, Hakkı, Alçı-Dekorasyon, “İşçilik” hakkında görüşme, İnlice, 08.03.2008.

ÇELİK, Vehbi, Eski İşçi, “Geçmişten Günümüze Dini Bayramlar” hakkında görüşme, İnlice, 08.03.2008.

ÇELİK, ,Vehbi Çiftçi “Değişik konulara dair inançlar” konulu görüşme. İnlice, 26.03.2008.

ÇELİK, Vehbi, İnlice köy eşrafından “Cenaze töreni” konulu görüşme. İnlice 14.03.2008

ÇİMEN , Hüseyin, İnlice’de Çiftçi, ‘İnlice’nin Menşei’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008

ÇİMEN, Hüseyin, İnlice’de Çiftçi, ‘Yağmur Duası’ konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

DÖNMEZ, Atiye, Ev hanımı, “Çocuklar İle İlgili İnançlar” konulu görüşme, İnlice, 4.04.2008.

DÖNMEZ, Atiye, Ev hanımı,“Nişan” konulu görüşme, İnlice, 4.04.2008

DÖNMEZ, Atiye, Ev hanımı, “İmece” konulu görüşme, İnlice, 4.04.2008.

DURAN, Mustafa, İnlice’de Belediye Görevlisi, “İnlice’de erkek giysileri” konulu görüşme, 10.05.2008.

DURAN, Mustafa, İnlice’de belediye görevlisi, “ İnlice’de meskenler” konulu görüşme. 10.05.2008

DURAN, Mustafa İnlice’de Belediye Görevlisi, “İnlice’de mehr “konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

DURAN, Mustafa, Belediye görevlisi, “Değişik konulara dair inançlar” konulu görüşme. İnlice, 26.03.2008.

DURAN, Mustafa, İnlice’de Belediye Görevlisi, “İnlice’de erkek giysileri” konulu görüşme, 10.05.2008.

KIVRIM, İsmail, İnlice İlköğretim Okulu Müdürü, ‘ İnlice’de Okul’ Konulu görüşme, 04.04.2008.

KIVRIM, İsmail, Okul müdürü, “ Muallim /Öğretmen” konulu görüşme, İnlice26.04.2008

KÖKTAŞ, Elmas, Ev Hanımı, “İnlice’de Sarnıçlar” konulu görüşme, İnlice, 16.04.2008

KÖKTAŞ, Elmas Ev Hanımı, “İnlice’nin Adı” konulu görüşme, İnlice, 08.04.2008.

KURŞUN, Âdem, İnlice’de Terzi, ‘İnlice’de Terzilik İşi’ konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008.

KUZGUN, İsmail, İnlice’de Muhtar, ‘İnlice’de Hayvancılık’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008.

KUZGUN, İsmail, Mahalle muhtarı “Köy Odalarının fiziki özellikleri” konulu görüşme. İnlice 08.03.2008.

KUZGUN İsmail, İnlice Belediyesi Mesudiye Mahallesi Muhtarı, “Köy Odaları ve Kullanılışı” hakkında görüşme, İnlice, 08.03.2008.

__________________________________________________________ “Tarımla İlgili Törenler” hakkında görüşme, İnlice, 08.03.2008.

___________________________________________________________ “İşçilik” hakkında görüşme, İnlice, 08.03.2008.

___________________________________________________________ “Tarım” hakkında görüşme, İnlice, 08.03.2008

KUZGUN, İsmail, Mahalle muhtarı ,“Demircilik” konulu görüşme.İnlice 26.03.2008

KUZGUN, İsmail, İnlice’de Muhtar, ‘İçme Suları’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008

KUZGUN, İsmail, İnlice’de Muhtar, ‘Vadiler ‘konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008.

KUZGUN, İsmail, İnlice’de Muhtar, ‘’İnlice’nin Yeri’’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008

KUZGUN, İsmail, İnlice’de Muhtar, ‘Sular’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008.

KÜLCÜ, Harun, Ziraat Mühendisi “bahçecilik” konulu görüşme. İnlice 14.03.2008.

MENEKŞE, Ömer İnlice’de Hayvan Besicisi, ‘İnlice’de Hayvancılık’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008.

MENEKŞE, Ömer, İnlice’de Hayvan Besicisi, ‘’Vahşi Hayvanlar ve Avcılık’’ konulu görüşme, 04.04.2008.

NARİN, Mustafa, İnlice’de Duvarcı Ustası, ‘İnlice’de Duvarcılık İşi’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008

GÜNAYDIN, Mehmet İnlice’de Çiftçi, ‘İnlice’de Eskiden Hayvancılık’ konulu görüşme,

İnlice, 10.05.2008.

GÜNAYDIN, Mehmet, İnlice’de Çiftçi, ‘Sünnet’ konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

GÜNAYDIN, Mehmet, İnlice’de Çiftçi, ‘Evlenme’ konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008.

GÜNAYDIN, Mehmet, İnlice’de Çiftçi, ‘Düğün’ konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

GÜNAYDIN, Mehmet, İnlice’de Çiftçi, ‘Yağmur Duası’ konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008.

 

GÜZEL, Ali, İnlice’de Emekli, ‘İnlice’de Kız İstemeleri’ konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

GÜZEL, Ali, İnlice’de Emekli, ‘İnlice’de Düğün’ konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

ÖZTÜRK, Şule, Kuran Kursu Öğreticisi, “Kuran Kursu” konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008

PARLAK, Veli, İnlice’de muhtar, “İnlice’de meskenler “ konulu görüşme, 10.05.2008.

SELVİ, Osman Necmettin, Okul Müdür Yardımcısı “Milli bayramlar” konulu görüşme. İnlice 14.03.2008

SELVİ, Osman, Okul Müdür Yardımcısı, “ Muallim /Öğretmen” konulu görüşme, İnlice,26.04.2008.

SELVİ, Osman Müdür Yardımcısı, “Hastalıkların Tedavisine Dair İnançlar” konulu görüşme, İnlice,26.04.2008

SERÇE, Deniz, Jeoloji Mühendisi, ‘İnlice’deki Maden Araştırmaları’ konulu görüşme, İnlice, 14.03.2008.

SUNA, Meryem, Ev hanımı, “Aşure” konulu görüşme, İnlice, 14.04.2008

SUNA, Meryem Ev hanımı, “İnlice’de Sarnıçlar” konulu görüşme, İnlice,16.04.2008

SUSAM, Ali, Emekli, ‘Düğün’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008.

SUSAM, Ali, İnlice’de Emekli, ‘’İnlice’nin Yeri’’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008.

SUSAM, Süleyman, Marangoz, “Yaylacılık” hakkında görüşme, İnlice, 08.03.2008.

SUSAM, Süleyman İnlice’de Marangoz, ’İnlice’de Marangozluk İşi’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008

SUSAM, Süleyman İnlice’de Marangoz, ‘Sular’ konulu görüşme, İnlice, 08.03.2008

SUSAM, Süleyman İnlice’de Marangoz, “İnlice’de Meskenler” konulu görüşme, 08.03.2008.

SUSAM, Süleyman Marangoz “Sanayi ve değirmenler” konulu görüşme.İnlice 26.03.2008

ŞAHİN, Ömer, İnlice’de Çiftçi, ‘Köydeki Mezartaşları’ konulu görüşme, İnlice, 14.03.2008

ŞAHİN, Ömer İnlice’de Çiftçi, ‘İnlice’de Düğün’ konulu görüşme, İnlice,14.03.2008.

TOSUN, Hanim, İnlice’de Ev Hanımı, ‘İnlice’de Kız İstemeleri’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008

TOSUN, Ömer, İnlice’de emekli, “İnlice’de mehr “konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008.

TOSUN, Ömer, İnlice’de Emekli, “İnlice’de Erkek Giysileri” konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008.

TUTAN, Fatma, Ev Hanımı, “Hastalıkların Tedavisine Dair İnançlar” konulu görüşme, İnlice, 26.04.2008

TOTAN, Fatma, Ev hanımı,“Nişan” konulu görüşme, İnlice, 8.03.2008 .

TUTAN, Fatma, Ev Hanımı, “İnlice’nin Adı” konulu görüşme, İnlice08.04.2008

TUTAN, Fatma Ev Hanımı, “Aşure” konulu görüşme, İnlice,14.04.2008

UÇAR, Havva Ev Hanımı, “İnlice’nin Adı” konulu görüşme, İnlice, 08.04.2008

UÇAR, Havuç, Ev hanımı, (38), “Nişan” konulu görüşme, İnlice, 14.03.2008 .

UÇAR, Havva, Ev Hanımı, “Mevlit” konulu görüşme, İnlice, 26.04.2008

UÇAR, Havva, Ev Hanımı, “Köylünün Eğlence Ve Düğün Salonları” konulu görüşme, İnlice,04.04.2008

ÜZÜM, Mehmet, İnlice’de Çiftçi, ‘İnlice’de Düğün’ konulu görüşme, İnlice,04.04.2008.

YIKILMAZ, Musa, İnlice’de Marangoz, ‘İnlice’de Marangozluk İşi’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008

YIKILMAZ, Musa, İnlice’de Marangoz, ‘’Vahşi Hayvanlar ve Avcılık’’konulu görüşme, İnlice, 10.05.2008

YIKILMAZ, Musa İnlice’de Marangoz, ‘Sünnet’ konulu görüşme, İnlice, 04.04.2008.

YUCA, Ayşenur, Belediye Başkanının Kızı, “Kadın Giysileri” konulu görüşme, inlice, 26.03.2008

YUCA, Ayşenur, Belediye Başkanının Kızı, “Nişan” konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008

YUCA, Şevket, İnlice Belediye Başkanı, “Sağlık” konulu görüşme, İnlice, 26.04.2008

YUCA, Şevket, İnlice Belediye Başkanı, “İnlice’de ulaşım” konulu görüşme, İnlice,08.04.2008.

YUCA, Şevket, Belediye Başkanı “Nüfus Hareketleri “ konulu görüşme. İnlice 14.03.2008

YUCA, Şevket, İnlice Belediye Başkanı, ‘İnlice’nin Bağlı Bulunduğu İl, İlçe, Bucak’ konulu görüşme, İnlice, 14.03.2008.

YUCA, Şevket, İnlice Belediye Başkanı, “Tarım” hakkında görüşme İnlice, 14.03.2008.

_________________________________ “İnlice’nin Bitki Örtüsü” hakkında görüşme, İnlice, 14.03.2008.

_________________________________ “Geçmişten Günümüze Köy Odalarının Kullanılışı” hakkında görüşme, İnlice, 14.03.2008.

_________________________________ “Yaylacılık” hakkında görüşme”, İnlice, 14.03.2008.

_________________________________ “Coğrafi Konum” hakkında görüşme, İnlice, 14.03.2008.

_________________________________ “Türk İdaresinde İnlice” hakkında görüşme, İnlice, 14.03.2008.

_________________________________ “ Türk İdaresinde İnlice” hakkında görüşme, İnlice,

26.03.2008.

YUCA, Şevket, İnlice Belediye Başkanı, ‘İçme Suları’ konulu görüşme, İnlice, 14.03.2008.

YUCA, Şevket, Belediye Başkanı, “Köy Odaları (3)” konulu görüşme, İnlice, 26.03.2008

Yuca, Şevket, Belediye Başkanı “Türklerden Önce İnlice Yöresi” konulu görüşme. İnlice 08.03.2008

YUCA, ,Şevket İnlice Belediye Başkanı, ‘’İnlice’nin Yeri’’ konulu görüşme, İnlice, 14.03.2008.

DİĞER KAYNAKLAR

AKYILDIZ, Ali, “Muhtar”, DİA. XXXI., s.51-53.

ARABACI, Caner, Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri 1900-1924 Konya Ticaret Odası, Konya 1998.

ÇADIRCI, Musa, “Türkiye’de Muhtarlık Teşkilatının Kurulması Üzerine Bir İnceleme”, Belleten, XXXIV./135, (1970), s.409-420.

ERDEM, Sargon, “Bayram” , DİA. V. S. 257-265.

Konya Şer’iye Sicili, no. 184,148

Köylerimiz Köy Kanunu Tatbik Olunan ve Olunmayan Köy İsimlerini Alfabe Sırası İle Gösterir, İstanbul Matbaacılık ve Neşriya Türk Anonim Şirketi 1933.

KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, Armutlu, Konya 1996

KÜTÜKOĞLU, Mübahat S., “Osmanlı Sosyal ve İktisadi Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri”, Belleten, LIX./225, Ankara 1995, s.395-412.

OĞUZ, Zeki, Gelenek ve Görenekleriyle Konya Dağ Köyleri, T.C. Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayını, Konya 2000.

ÖZTÜRK, Sait, “Konya Temettuat Defterleri”, Uluslar arası Kuruluşunun 700. Yıldönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi 7-9 Nisan 1999 Bildiriler, Konya 2000, s. 533-537.

İNTERNETTEN ALINAN KAYNAKLAR

www.cumhuriyet.edu.tr/akademik/fak_ilahiyat/bolumlery/ozgecmis/akpinar.htm

www.deu.edu.tr/DEUWeb/Icerik/Icerik.php?KOD=4681

www.anatomidernegi.org/sayfa/seker.html

RESMİ KURUMLARIN KAYNAKLARI

Konya Meteoroloji Bölge Müdürlüğü,

Tarım İl Müdürlüğü

Orman Bölge Müdürlüğü

Konya İl Özel İdaresi

Türkiye İstatistik Kurumu

Konya Valiliği

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Köşe Yazıları
Son Ziyaretçi Yorumları
ALİ BEKECE
sayın üyelerimiz 18 ocak 2023 çarşamba akşamı saat 19 dan itibaren derneğimiz açıktır.Tüm İnlice'lileri sohbete ve un helvası yemeye bekliyoruz.başkan ali bekece

ALİ BEKECE
SAYIN ÜYELERİMİZ 25 ARALIK 2022 PAZAR GÜNÜ SAAT 14 DE DERNEK BİNAMIZDA SİZLERE SMS İLE DUYURDUĞUMUZ GÜNDEM MADDELERİNİ GÖRÜŞEREK 5. OLAĞAN GENEL KURULUMUZ YAPILMIŞTIR. KURULDA DERNEĞİMİZİN 2020-2021 VE 2022 YILLARI GELİR GİDERLERİ GENEL KURULCA İBRA EDİLMİŞTİR.YİNE GENEL KURUL DERNEK AİDATLARINI 2023-2024 VE 2025 YILLARI İÇİN YILLIK 250 (iki yüz elli)TL OLMASINI OY ÇOKLUĞU İLE KABUL ETMİŞTİR.GENEL KURUL 2023-2024 VE 2025 YILLARI İÇİN YENİ YÖNETİM KURULU,YENİ DENETLEME KURULU,YENİ KADIN KOLLARI VE YENİ GENÇLİK KOLLARINDA GÖREV ALACAK ÜYELERİMİZİ SEÇMİŞLERDİR.SEÇİLEN ÜYELERİMİZ DE KENDİ ARALARINDA GÖREV BÖLÜMÜNÜ YAOMIŞLARDIR. BUNA GÖRE ALİ BEKECE yönetim kurulu başkanı,AHMET AKINCI(AKÜCÜ) başkan yardımcısı,İSMAİL ACAR genel sekreter,BEKİR AKŞİT (ali akşit oğlu) sayman,HAKKI GÜRÜLER asil üye,MEHMET LEYLEK asil üye,MEHMET ALİ BAŞPINAR (Abdurrahman Başpınar oğlu) asil üye,MUSTAFA KARAYILDIRIM denetleme kurulu başkanı,RECEP AKŞİT denetleme kurulu asil üye,MURAT DOĞAN denetleme kurulu asil üye olarak görev almışlardır.GÖREV ALAN TÜM ARKADAŞLARA BAŞARILAR DİLERİM.

Ali Bekece
İzmirde ikamet eden Hasta köylülerimiz hak. Aşağıda adı soyadı ve telefon numaraları yazılı olan köylülerimiz hasta olup kimisi hastaneler de,kimisi de evinde tedavi olmaktadır.Dernek yönetimi olarak bilip bilmediğimiz tüm hastalarımıza geçmiş olsun der Cenabı Allahtan şifalar dileriz.(Not:Sayın Hemşehrilerimiz hastalarınızı 0530 9613160 nolu telefona bildirirseniz hem dernek olarak bizim,hemde tüm köylülerimizin haberi olur.) ŞİMDİLİK BİLİNEN HASTALARIMIZ 1-İBİLLERDEN HAKKI ALTAS 05385824340, 2-İBİLLERDEN NURİ ALTAS 05074231936, 3-KURTLAKLARDAN ALİ RIZA KANDIRICI 05346258155, 4-EBİRLERDEN RAMAZAN ESEN 05356152702, 6-HACIİZZETLERDEN İZZET DURSUN 05384779272, 7-HAYTALARDAN RAZİYE SARIKAYA 05394242672, 8-AVCILARDAN AYŞE TARTAN (TELEFON OĞLUNUN RIZA TARTAN 05324406246)


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.
Günlük Gazeteler
İzmir İnliceliler Derneği © Copyright 2019  V4.0 Tüm Hakları Saklıdır. Hazır Dernek Sitesi | Hazır Köy Sitesi
Top